Neden bu kadar duygusuz, kaba, akıl almayacak ölçüde aptal ve sersemdiler? Ne diye hiçbir şeyi görmezlerdi? Balık satan erkekler olsun, kadınlar olsun, alacakları balık üzerine pazarlık eden müşteriler olsun, neden bu ağızları, ölesiye korkmuş bu gözleri ve çılgınca sağı solu döven bu kuyrukları, bu boş yere sürdürülen tüyler ürpertici umarsız savaşı, olağanüstü güzel bu gizemsel hayvanlardaki o dayanılmaz değişimi, son nefeslerini vererek cansız serilip kalmadan, kendilerini gülüp oynayarak tıkınacak kişilerin sofralarına çıkarılmak üzere içler acısı et parçalarına dönüşmeden önce nasıl en son hafif bir titreyişin can çekişen derileri üzerinde bir ürperti gibi gezindiğini görmezlerdi? Hiçbir şeyi görmüyordu bu insanlar, hiçbir şeyi bilmiyor ve hiçbir şeyin farkına varmıyorlardı, hiçbir şey sesini işittiremiyordu kendilerine. İster zavallı bir hayvancık gözlerinin önünde kuyruğu titresin, ister usta bir sanatçı bir ermişin yüzünde insan yaşamının tüm umudunu, soyluluğunu, acılarını ve insanı soluksuz bırakan tüm karanlık korkularını tüyler ürpertici şekilde canlandırsın, hiç fark etmiyordu, hiçbir şeyi göremiyor, hiçbir şeyden etkilenmiyorlardı. Hepsi de gülüp oynuyor ya da birtakım işlerle uğraşıyorlardı; sözde önemli işler peşinde koşuyor, acele ediyor, bağırıp çağırıyor, kahkahalar atıyor, birbirlerinin yüzlerine karşı geğiriyor, ortalığı gürültüye boğuyor, espriler yapıyor, üç kuruş için birbirlerine giriyorlardı; hepsinin de keyfi gıcırdı, hepsinin tıkırındaydı işi, kendi kendilerinden ve dünyadan şikayetçi değillerdi.
Diğer Hermann Hesse Sözleri ve Alıntıları
- "...Sık sık anne ve babam hakkında da yine böyle düşünmüşümdür. Onlar sanır ki, ben kendi çocuklarıyım ve kendileri gibiyim. Ama her ne kadar kendilerine sevgi beslemem gerekse de, gerçekte onlara yabancı, onların anlayamayacağı biriyim. Benim başlıca önemli gördüğüm şeyi, yani ruhumu fazla önemsemez, buna verdiğim önemi gençliğime sayar, yahut benim bir kaprisim gözüyle bakarlar. Öte yandan beni sever, benim uğruma hiç bir özveriden geri kalmazlar. Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde."
- İlk kez tadıyordum ölümü ve ölümün tadı acıydı, çünkü doğmaktı ölüm, korkunç yenilikler karşısında duyulan dehşet ve ürküntüydü.
- Sızlanıp yakınacaksın da eline ne geçecek? Her şeyin hayırlı bir yol izleyip olması gerektiği gibi olduğunu, hiçbir şeyin başka türlü olamayacağını gerçekten göremiyor musun?
- O zamanlar kendini harcamış, yaşam denilen şeye tümüyle gözlerini kapamıştı. Yaşam da buna uymuş, kendisine hiçbir istek yöneltmemişti. Bunun sonucu olarak toplumdan soyutlanmış, işi haylazlığa vurmuş, yaşamın dışında sadece bir seyirci konumunda bulunmuştu.
- İşime geldiği gibi yaşadım hep, elimin altında bol bol özgürlük ve güzellik vardı, ama ben hep yalnız kaldım.
- Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde.
- Bilmediği şey değildi, biri kalkıp mutluluğuyla ya da erdemliliğiyle böbürlenip büyüklendi mi, bunun arkasında bir bit yeniği olurdu hep.
- Cumartesi akşamını yaptık. Bütün bir hafta canını dişine takıp çalıştıktan sonra, bu akşamın insana ne hoş geldiğini bilemezsin sen.
- Yaşam konusunda bir fikrin vardı; içinde bir inanç, bir beklenti yaşıyordu; eylemlere, acılara, özverilere hazırdın. Ama yavaş yavaş anladın ki, dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor; yaşam, kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar, radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir.
- "Senin ruhun bütün dünyadır,"