Munro yazmayı hala çok seviyordu. Kanada'da yayımlanan National Post gazetesinin muhabirinin sorusu üzerine, Yazmayı sevmediğimden değil, diyor, ama hayatınızı başka türlü düşündüğünüz bir aşamaya giriyorsunuz. Eğer benim yaşımdaysanız, bir yazar kadar yalnız olmak istemezsiniz. Düşündürücü olduğu kadar yakıcı bir yanıt bu. (s.87)
Diğer Cemil Kavukçu Sözleri ve Alıntıları
- Pencerenin başına geçip dışarı bakıyorum. Yine yağmur, yine su birikintilerinde oynaşan damlacıklar, yine insansız bir sokak. Hiçbir şey değişmediği halde, her şey nasıl da değişmiş gibi görünüyor.
Kimdi o adam? Günümü rezil eden, beni bu hale sokan kimdi? - Odamdayım. Her şey birkaç saat önce bıraktığım gibi. Kaldığım yeri bulmam için sayfaların arasına kibrit çöpü sıkıştırdığım roman, boş şarap şişesi ve bardak masada öylece duruyor. Zaman zaman nesnelerin konumları bile nasıl hüzünlü olabiliyor. Hemen çay demlemeliyim, çünkü çok üşüdüm.
- " İnsan hayatı garip bir yarıştır: Varılacak yer pistin sonunda değil, ortasındadır. Koşarsın ve hedefi zamanında fark etmeden, bilmeden, belki çoktan geçmiş olursun ve onu bir daha asla göremezsin. O zaman koşmaya devam edersin."
? Milorad Pavic - "Onu neden arıyorsun?" dedi.
"Yitirdiğimi anladığım için arıyorum, benim için önemli bu. Yitiren insanların yüzlerinde yaşamın çözülememiş gizlerinden biri oluşuyor; çünkü hızla değişip prizmanın öbür yüzünü görüyorlar. Kişinin kendi olma sınavının en zor basamakları." - " İnsan hayatı garip bir yarıştır: Varılacak yer pistin sonunda değil, ortasındadır. Koşarsın ve hedefi zamanında fark etmeden, bilmeden, belki çoktan geçmiş olursun ve onu bir daha asla göremezsin. O zaman koşmaya devam edersin."
? Milorad Pavic - "Onu neden arıyorsun?" dedi.
"Yitirdiğimi anladığım için arıyorum, benim için önemli bu. Yitiren insanların yüzlerinde yaşamın çözülememiş gizlerinden biri oluşuyor; çünkü hızla değişip prizmanın öbür yüzünü görüyorlar. Kişinin kendi olma sınavının en zor basamakları." - Bana öyle gülüp durma. Yarın pazar, sevmediğim bir gün. Benim için önemli ama. Çünkü ölmeye başladım -bilmiyorsun- çünkü gideceğim- bilmiyorsun.
- ...bildiğim bir şey var ki, denizi eksen alan öyküler, romanlar, filmler her zaman ilgimi çekmiş, beni etkilemiştir. Çünkü deniz aykırıdır, serüvenlere açıktır, kışkırtıcı bir çağrışı vardır. Türk edebiyatında olduğu gibi dünya edebiyatında da denize içeriden bakan yazar azdır. Halilkarnas Balıkçısı ve Sait Faik deniz-insan ilişkisini anlatmışlardır. Yaman Koray'ın Büyük Orfoz'u, Kemal Bilbaşar'ın Denizin Çağrışı da açı kdenizlerde geçmez. Zeyyat Selimoğlu'nun babası kaptandır ve çocukluğunda deniz yolculuklarına çıkmış, gemi adamlarını tanımıştır. Edebiyatımızda görmezden gelinmiş, denizi bilen, oradaki acımasız koşılları bütün içtenliğiyle anlatmış bir yazar da Cumhur Orancı'dır. Butterfly'ın İntihar Seferi romanında, o güne dek edebiyatımızda yazılmamış benzersiz bir deniz hikayesi anlatır. Orancı'nın uzun yol gemilerinde telsiz zabiti olarak çalıştığını öğrendiğimde hiç şaşmamıştım. Çünkü her şeyi çok içeriden yazıyordu. İçeriden yazmak için kıyısında durup gözlemek değil, dalgaların sesinden, dipten gelen uğultusundan denizin derdini anlamak gerekiyordu.
- Düdükler iniltili, gemi ağlamaklıdır Teknemiz rıhtımdan koparken ağır ağır Bilirim, artık yuvam denizdir benim Yine de yaşla dolar gözlerim Ayrılırken dostlarım, ayrılırken Mutlu yaşadığım o liman kentinden Denizle ilgili bu şarkı Mişima'nın Denizi Yitiren Denizci romanındaki İkinci Kaptan Tyuji Tsukazaki'nin en sevdiği şarkıdır. Gemiler de AĞlarmış yayımlandıktan çok sonra okudum bu kitabı. Ayrıntılarında bulduğum bağlar, uzak denizlerin birbirinden habersiz ama birbirine benzer adacıkları gibiydi. Mişima da geminin ağlayan yüzünü görüp göstermek istemişti. O da denizi " sonsuz miktardaki su" diye tanımlamıştı: "Altınızdan akıp geçen sonsuz miktardaki bu su, susuzluğunuzu gideremez"(s.41) Mişima her iki tarafın, kara ile denizin birbirine bakışını anlatıyordu. İkinci Kaptan Ryuji, denizi bir kadına benzetiyor, "Tanrı'nın günü çelik bir gemide kapalı kalan bizler için, deniz tıpkı bir kadın gibidir," diyordu. "Durgunluğu ve fırtınalarıyla, kaprisleriyle, batan güneşi yansıtan göğsünün güzelliğiyle bu benzerlik ortadır. Daha da ötesi, denizin üzerinde uzanan ve denizin üzerinde gidip gelen, yine de denizin kendini vermeyi reddettiği bir geminin içindesiniz"(s.41) Mişima'nın gemicisinin denize yüklediği anlam, karaya bağlanma arzusuyla ilgilidir.
- Çünkü o kızdırılmaktan -aslında oyundan- hoşlanıyor, sürekli buna zemin hazırlıyordu. Örneğin, zabitan salonuna fermuarını çekmeyi unutmuş gibi girmesi, bir oyunu doğaçlamaya açmasından başka bir şey değildi. Çarkçıbaşı, "Kemal Bey, dükkan açık kalmış," dediğinde Orhan Kaptan hemen lafı gediğine oturtmuş, "Ölü evinin kapısı kapanmaz," demişti.