?Merhabalar ?der. ?Çay mı içiyorsunuz? Tam zamanında gelmişim demek. Buz gibi bir hava var dışarıda. Sonra masaya oturur, bir bardak çeker önüne, hemen konuşmaya başlar. Konuşmasının en belirgin özelliği Shakespeare?nin mezar kazıcılarının konuşmasındakini andıran felsefeyle karışık bir şakacılık, sürekli bir alaydır. Ciddi şeylerden söz eder her zaman, ama hiçbir zaman ciddi konuşamaz. Yargıları kaba, kırıcıdır. Ne var ki, yumuşak, durgun, şakacı ses tonu yüzünden bu kabalık da, kırcılık da kulağı tırmalamaz. Çok geçmeden alışır ona insan. Üniversite yaşamına ilişkin beş altı fıkra getirir beraberinde her akşam. Masaya oturur oturmaz da bunları anlatmakla başlar çoğu zaman. Simsiyah kaşlarını oynatarak göğüs geçirir, şakacı bir tavırla başlar:
Diğer Anton Çehov Sözleri ve Alıntıları
- "Bu zamanda mutlu birini görmek insanın garibine gidiyor" diyor. "Beyaz fil görmek, mutlu birini görmekten daha kolay."
- Her şeyden önce hayatın prizmadan geçirilmesi gerekir. Yani, daha açık söyleyeyim, ışığın yedi ana renge ayrıldığı gibi, hayatın da en basit elemanlara bölünmesi, her birinin ayrı ayrı incelenmesi gerekir.
- Başkalarının yalanlarını dinlemek ve yalanları yutmuş göründüğün için seni aptal bellemelerine göz yummak, alçalmayı sineye çekmek, dürüst, özgür insanların yanında olduğunu açık açık söyleyememek, üstelik yalan söylemek zorunda kalmak, gülümsemek... Hayır, hayır, beş para bile değeri olmayan bir lokma ekmek, bir sıcak köşe, bir mevki için çekilmez bütün bunlar. Böyle bir dünyada yaşanmaz!
- Öyle sanıyorum ki; düşünen insanlar her alanda duyarlı, sinirli oluyorlar. Belki de böylesi kaçınılmaz...
- Gökyüzünde ay gibi yalnız gezen bir insanım. Üstelik dolunay değil, yarım ay...İşte o yüzden kim ne derse desin, adım gibi eminim ve öyle hissediyorum ki, benim yarım ay olarak öteki parçam ancak aşkın doğal sonucuyla tamamlanabilir.
- Mutluluk saydığımız şeylerin, sıradan isteklerimizin peşinde koşarken yaşam bize neler kaybettirmiyordu ki!
- Aynı sap örtülü delik damlar, cahillik, çekilen sıkıntılar, ıssızlık, karanlık, baskı duygusu o günlerde de vardı, bugün de var. Bütün bu korkunç şeyler insanın alın yazısı gibi kaçınılmazdı, her zaman olmuştu, gelecekte de olacaktı. Aradan bin yıl geçse değişecek, güzelleşecek yeni bir yaşantı beklenmemeliydi. Öyleyse eve dönüp de ne yapacaktı?
- Eğer bir insan yaşamından hoşnut değilse, kendini mutlu hissetmiyorsa sokakta karşılaştığı mis kokulu ıhlamurlar, koyu ağaç gölgeleri, bulutlar, hallerinden memnun, kayıtsız doğa güzellikleri ona aşağılık biri olduğu hissi vermekten başka bir işe yaramaz.
- Aptallar kafalarındaki düşüncelerin bolluğuyla zengindirler!
- Bana göre bir insanın kafasındaki düşünceler de karşıda gördüğümüz ışıklar gibi dağınıktır, gecenin karanlığında bir çizgi üzerinde anlayamadığımız bir amaca doğru uzar giderler. Aslında ne bir şeyi açıkladıkları var ne de geceyi aydınlattıkları. Yaşlılığımızın ötesinde, bilmediğimiz bir yerde son buluyorlar sanki...