MASAL Doğu'da bir baba vardı Batı gelmeden önce Onun oğulları Batı'ya vardı Birinci oğul Batı kapılarında Büyük yörenlerle karşılandı Sonra onuruna büyük şölen verdiler Söylevler söylediler babanın onuruna Gece olup kuştüyü yastıklar arasında Oğul yarınki masmavi şafağın rüyasında Bir karaltı yavaşca tüy gibi daldı içeri Öldürdüler onu ve gömdüler kimsenin bilmediği bir yere Baba bunh havanın ansızın kabaran gözyaşından anladı Öcünü alsın diye kardeşini yolladı İkinci oğul Batı ülkesinde Gezerken bir ırmak kıyısında Bir kıza rastladı dağların tazeliğinse Bal arılarının taşıdığı tozlardan Ayna hamurundan ay yankısından Samanyolu aydınlığından inci korkusundan Gül tütününden doğmuş sanki Anne doğurmamıs da gök doğurmuş onu Saçlarını güneş destelemiş Yıllarca peşinde koştu onun Kavuşamadı ama ona Batı bir uçurum gibi girdi aralarına Sonra bir kış günü soguk bir rüzgar Alıp götürdü onu Ve ikinci oğulü Sivri uçurumların ucunda Buldular onulmaz çılgınlıkların avucunda Baba yağmurlardan anladı bunu Yağmur suları acı ve buruktu İşin künhüne varsın diye Yolladı üçüncü oğlunu Üçüncü ogul Batı da Çok aç kaldı ezildi yıkıldı Ama bir iş buldu bir gün bir mağazada Açlıgı gidince kardeşlerini arayacaktı Fakat Batı nın büyüsü ağır bastı İş çoktu kardeşlerini aramaya vakit bulamadı Sonra büsbütün unuttu onları Şef oldu buyrugunda bir çok kisi Ktavat bağlamasını ögrendi geceleri Gün geldi mağazası oldu onu parmakla gösterdiler Patron oldu ama hala uşaktı Ruhunda uşaklık yuva yapmıştı çünkü Bir gün bir hemşehrisi onu tanıdı bir gazinoda Ondan hesap sordu o da Sırf utançtan babasına Bir çek gönderdi onunla Baba bu kağıdın neye yarayacağını bilemedi Yırttı ve oynasınlar diye köpek yavrularına attı Bu yüklü çeki İyice yaşlanmıştı ama Vazgecmedi koydugundan kafasına Dördüncü oğlunu gönderdi Batıya ... Baba ölmüştü acısından bu ara Yedinci oğul büyümüştü baka baka ağaçlara Baharın yazın güzün kışın sırrına ermişti ağaclarda Bir alınyazısı gibiydi kuruyan yapraklar onda Bir de o talihini denemek istedi Bir şafak vakti Batı ya erdi En büyük Batı kentinin en büyük meydanında Durdu ve Tanrı ya yakardı önce Kendisini değiştiremesinler diye Sonra ansızın ona bir ilham geldi Ve başladı oymaya olduğu yeri Basına toplandı ve baktılar Batılılar O aldırmadı bakışlara Kazdı durmadan kazdı Sonra yarı beline kadar girdi çukura Kalabalık büyümüs çok büyümüştü O zaman dönüp konuştu Batılılar! Bilmeden Altı oglunu yuttuğunuz Bir babanın yedinci oğluyum ben Gömülmek istiyorum buraya hiç degismeden Babam öldü acılarından kardeslerimin Ruhunu üzmek istemem babamın Gömün beni değistirmeden Doğulu olarak ölmek istiyorum ben Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var: Karşınızdakini değistirmek Beni öldürseniz de çıkmam buradan Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki Fakat değişmeyecek ruhum Onu kandırmak için boşuna çok dil döktüler Açlıktan dolayı çıkar diye günlerce beklediler O gün gün eridi ama çıkmadı dayandı Bu acıdan yer yarıldı gök yandı O nurdan bir sütuna döndü göğe uzandı Batı bu sütunu ortadan kaldırmaktan aciz kaldı Hala onu ziyaret ederler şifa bulurlar En onulmaz yarası olanlar Ta kalbinden vurulmuş olanlar Yüreğinde insanlıktan bir iz taşıyanlar Not: Dördüncü , beşinci ve altıncı oğulu da anlatmakta kitapta ama uzunluğundan dolayı yazamadım.
Diğer Sezai Karakoç Sözleri ve Alıntıları
- Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.. - Ah, o ne kervandı ki, Hz. Yusuf'u alıp Mısır'a götürdü? Acaba o kervanda hangi "sır eri" vardı? Çaresizliklerden kurtaran Allah, gizlediği hangi hikmet eri ile kervanı çölleri aştıra aştıra Yusuf'un içinde bulunduğu kuyunun başına çekmişti. Kervanı kuyuya çeken bu susayış, insanlığın bir kurtarıcıya olan susayışının ta kendisi miydi? Kervan, insanlığın özleminden bir demet miydi? Kervan, kurtarıcılardan önce gelen ve hayatlarını alçakgönüllülüklerine gömmüş olanların bir işareti miydi?.....
- Peygamber hayatının en büyük zafer dönemecinde bir hayalet vardır. Skandalların hayaleti.
Ah, mucizeler bile insanların gözünde çok defa skandal değil midir? Göklerin skandalıdır onlara göre mucize.
Ayın ikiye bölünmesi, ah, ne skandal!
Miraç, ah ne skandal!
Bakire Meryem'in doğurması, ah ne skandal!
Çocuk İsa'nın konuşması, ah ne skandal!
Çocuğu olmayacak kadar ihtiyarlamış Zekeriya'nın kısır ve ihtiyar karısından çocuğu olması, ah ne skandal!
Peygamberlerin en çetin günleri bu skandal günleridir. Fakat, bir kere bu skandallar gelip geçti mi ve hakikatları anlaşıldı mı, artık gök bulutsuz yaz göğü gibi açılır, aydınlanır.
......... - Allah'a inanmanın müjdesini taşımak, bu dünyanın dar ufuklarında boğulan insanlara başka dünyaların da varlığını müjdelemek demektir.
Evet, bu dünyada hakkı verilmeyen, öteki dünyada hakkını alacaktır. Bu dünyada zulme uğrayan, öteki dünyada zalimin nasıl cezalandığını gözleriyle görecektir.
Bu dünyada putların boyunduruğunda ezilen halklar, öbür dünyada bu putlaştırılan kişilerin çektiklerini gözleriyle göreceklerdir. - İslam ekonomisinde, kişinin hür teşebbüs yetisini körelten devletçiliğe yer olamadığı gibi, tröstlerin doğumuna sebep olan tekelci özel sektör kapitalizmine de yer yoktur.
- Bu kentte ve başka kentlerde
Bize uygun ev yoktur
Kutlu evlere uymayız biz de
Ölsek yeraltını yadırgamayız
Kurtulmuş da oluruz
Paslı somyaların
Aç köpeğinkini andıran
Diş gıcırtısından
Sabah kalkıp da tartılsak
Bilge bir kantarda
Biraz eksilmişizdir
O kadarını yatak yemiş
Bir ülke de işte böyle kalkıyor ortadan
Halk artsa da çoğalsa da
Evler göğe ulaşıp yitiyor - Kur'an... İnsan ona yaklaştıkça hakikate yaklaşmanın büyük mutluluğunu, huzurunu ve heyecanını, aşk ve çoskusunu bulur içinde. Ondan uzaklaştıkça, erdemsizliklerin, büyüklenmenin bataklığına saplanır.
- Allah'ın yolu kaybolmaz. Ama ondan ayrılan veya onu ihmal eden, bir daha doğmamacasına batar. Yolundan ayrılan kaybedecektir, Allah'ın kaybı yoktur.
- Hakikat ve serap... İnsanın alın yazısını derinleştiren oyun çizgisi.
- Şüphesiz serap bile hakikatin şahididir.