Küçüklüğümde, çocuklar için yeniden yazılmış ve Gustave Doré'un figürleriyle süslenmiş Ahd-i Atik'i okurken, Tanrı'yı bir bulutun üzerinde oturur görmüştüm. Gözü, burnu ve uzun sakalı olan yaşlı bir adamdı Tanrı ve kendi kendime, eğer O'nun ağzı varsa, yemek de yemesi gerektiğini düşünmüştüm. Ve eğer yemek yiyorsa, bağırsakları da var demektir. Ama, çok dindar bir aileden gelmememe rağmen bu düşünce her zaman ödümü kopartırdı. Tanrısal bir bağırsağın düşüncesi bile küfür gibi gelirdi bana.
Kendiliğimden, herhangi bir teolojik eğitimden geçmeden, çocuk aklıma Tanrı'yla bokun uzlaşmazlığını kavramış ve Hıristiyan antropolojisinin temel tezini, yani insanın Tanrı'nın suretinde yaratıldığını sorgulamaya vardırmıştım işi. Ya/ya da: Ya insan tanrının suretinde yaratılmıştı -ve Tanrı'nın bağırsakları vardı!- ya da Tanrı'nın bağırsakları yoktu ve insan O'na benzemiyordu.
Eski gnostikler benim beş yaşında hissettiklerimi hissetmişlerdi. İkinci yüzyılda gnostiklerin büyük üstadı Valentinus, insanı lanetlemeye kadar götürebilecek bu ikilemi İsa'nın yiyip içtiğini ama dışkılamadığını söyleyerek çözmüştü.
Bok, kötülükten daha zor, daha uğraştırıcı bir teolojik sorundur. Tanrı insana özgürlük verdiğine göre, gerekirse, insanın işlediği suçların sorumlusunun O olmadığını kabul edebiliriz. Oysa bokun sorumluluğu tümüyle O'nun, insanın yaratıcısınındır.
Diğer Milan Kundera Sözleri ve Alıntıları
- Yalnızlık: Bakışlardan kurtulmanın tatlı rahatlığı.
- Güçlüler güçsüzleri incitemeyecek kadar güçsüz olunca, güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydılar.
- "Sein" sözcüğü Almancada iki anlama gelir.
"Var olmak" ve "onun olmak". - "Hepimiz unutmak için hızlanır, hatırlamak için yavaşlarız!"
- ''İnsanların yüzüne karşı gerçeği söylemekte ısrar edersen onları ciddiye alıyorsun demektir. Bu kadar önemsiz bir şeyi ciddiye almak ise insanın tüm ciddiyetini kaybetmesi demektir.''
- Belki de sevemememizin nedeni çok sevmek istememiz, yani karşımızdaki kişiden hiçbir istekte bulunmaksızın, ondan onunla birlikte olmaktan başka bir şey istemeksizin kendimizi ona verecek yerde ondan bir şey (aşk) talep etmemizdir.
- canına bile kıyamazdı, çünkü ihanet olurdu bu, beklemeyi reddetmek, sabrını yitirmek anlamına gelirdi. s.9
- ''Karşılaştırma fırsatı olmadığı için hangi kararın daha iyi olduğunu sınamanın bir yolu yok. Olaylar nasıl gelişirse öyle yaşıyoruz, önceden uyarılmaksızın, rolünü ezberlemeden sahneye çıkan bir tiyatro oyuncusu gibi. Yaşam öncesi ilk prova yaşamın ta kendisiyse, ne değeri olabilir yaşamanın?''
- "Ama insanlar birbirlerini sık sık görünce tanıdıklarını sanıyorlar"
- Tanrı onları ortadan ikiye ayırıncaya kadar bütün insanlar hermafroditti, o zamandan beri bu yarılar birbirini arayarak dünyanın dört bir bucağında gezinip durdular. Aşk kaybettiğimiz yarıyı özleyişimizdir işte.