Kuşkusuz, bir de düşüncesuçu vardır. Sözgelimi, günce tutmak bile tehlikeli bir suçtur. Düşünce Polisi sürekli ensenizdedir. Tutuklamalar her zaman geceleyin yapılır. Ansızın irkilerek uyanırsınız, hoyrat bir el omzunuzu sarsar, gözlerinize ışıklar tutulur, yatağınızı acımasız yüzler çevreler. Çoğu zaman ne yargılama olur ne de bir tutuklama raporu tutulur. Ortadan kayboluverirsiniz. Adınız kayıtlardan silinir, yaptığınız her şeyin kaydı yok edilir, bir zamanlar var olduğunuz bile yadsınır, sonra da tümden unutulur. Kökünüz kazınır, külünüz havaya savrulur; onların deyişiyle buharlaşırsınız...
Duvarlara asılı posterlerdeki Büyük Birader'in gözü hep üstünüzdedir. Ama yalnızca posterlerden bakan o yüz değil. Her eve yerleştirilmiş olan tele-ekranlar, aynı anda hem yayın yapabilir hem de görüntü ve sesleri kayda alır. Tele-ekranın görüş alanı içinde bulunduğunuz sürece hem işitilebilir hem de görülebilirsiniz. Gel gör ki, ne zaman izlenip ne zaman izlenmediğinizi anlamanız olanaksızdır. Düşünce Polisi'nin, kimi ne kadar sıklıkla izlediği bilinemez; alıcıyı istedikleri zaman çalıştırabilirler. Daha da ürküncü, söylediklerinizin her an işitilebileceği, karanlıkta olmadığınız sürece her hareketinizin görülebileceği varsayımı içgüdüsel bir alışkanlık olup çıkar, artık hep bu varsayımla yaşamak zorundasınızdır ve yaşarsınız da...
(...)
Burada ilginç olan, Orwell'in, Büyük Birader'in gözünün hep insanların üstünde olduğu bir toplum düzenini anlatırken, bize, bugün yaşadığımız toplumda hep duyduğumuz bir kaygıyı da anımsatmasıdır: İktidarı ellerinde tutanların uyguladıkları baskıların da ötesinde, Başkaları ne der? kaygısı... Düşünmenin, yerleşik anlayışa karşı düşüncelerimizi dile getirmenin, alışılmış davranışlara aykırı davranışlarda bulunmanın, dahası egemen ahlâka ters düşen aşklara kapılmanın eşiğine geldiğimizde, Çoğunluk ne der? sorusunu aklımıza düşüren kaygı... Okyanusya'da simgeleşen egemen toplum düzeni, bir anlamda, mahalle baskısının siyasal iktidarı ele geçirmiş bir yansıması, sistemleştirilmiş bir biçimidir belki de...
(...)
Okyanusya'da, düşünmek bile suçtur, ama düşüncesuçu işlemeye bile olanak bırakmayacak bir yöntem daha vardır. Okyanusya'nın resmi dili olan Yenisöylem, yönetimin ideolojik gereksinimlerini karşılama amacıyla oluşturulmuştur. Yenisöylem'in amacı, yalnızca egemen ideoloji İngsos'un (İngiliz Sosyalizmi) sadık izleyicilerinin dünya görüşü ve düşünsel alışkanlıklarına uygun düşecek bir anlatım ortamı sağlamak değil, aynı zamanda bütün öteki düşünce biçimlerini olanaksız kılmaktır. İnsanlar sözcüklerle düşündüklerine gere, Yenisöylem tümden benimsendiği ve Eskisöylem tümden unutulduğunda, her türlü sapkın düşünce olanaksız kılınmış olacaktır.
Yenisöylem'in sözdağarcığı, bir Parti üyesinin dile getirmek isteyebileceği her anlamı tümüyle doğru ve çoğu zaman da çok ustaca karşılayacak, buna karşılık tüm öteki anlamları ve onlara dolaylı yöntemlerle ulaşma olasılığını oradan kaldıracak biçimde oluşturulmuş; bu da, bir ölçüde yeni sözcükler icat ederek, ama daha çok, istenmeyen sözcükleri ayıklayarak ya da bu tür sözcükleri sapkın anlamlarından ve her türlü ikincil anlamlarından elden geldiğince arındırarak gerçekleştirilmiştir.
Örnek vermek gerekirse: Özgür sözcüğü Yenisöylem'den çıkarılmış değildir, ama yalnızca Sokağa çıkmakta özgürsün ya da Ormanda özgürce gezebilirsin gibi deyişlerde kullanılabilmektedir. Eskiden olduğu gibi siyasal özgürlük ya da düşünsel özgürlük anlamında kullanılamamaktadır, çünkü siyasal ve düşünsel özgürlükler artık birer kavram olarak bile kayıplara karışmış, o yüzden de adlandırılmalarına gerek kalmamıştır.
Ama bu kadarla da yetinilmemiş, egemen öğretiden sapan sözcüklerin kaldırılması dışında, sözcük sayısını azaltmak başlı başına bir amaç olarak görülmüş, vazgeçilebilecek hiçbir sözcük yaşatılmamıştır. Yenisöylem, insanların düşünce ufkunu genişletecek biçimde değil, daraltacak biçimde düzenlenmiştir.
ÖNSÖZ (Celal Üster)
Diğer George Orwell Sözleri ve Alıntıları
- Bilmek ve bilmemek, gerçeği görmenize karşın özenle hazırlanmış yalanları söylemek, birbirine karşıt iki kavrama birbiriyle çeliştiğini bile bile inanmak, ahlaka bağlılığı ileri sürerken onu yadsımak, demokrasinin olanaksız olduğuna inanarak Parti'yi demokrasinin koruyucusu görmek, herhangi bir şeyi gerektiğinde unutmak ve gerektiğinde yeniden anımsamak.
- Deli dedikleri şey tek kişilik bir azınlıktı belki de.
- Modern savaşın ana amacı genel yaşam düzeyini yükseltmeksizin, makinelerin ürettiklerini tüketmektir.
- Bazen iki artı iki beş eder, bazen eder.
- Domuzlar, koşum takımlarının durduğu odayı karargah edinmişlerdi. Akşamları burada, çiftlik evinden getirmiş oldukları kitaplardan nalbantlık, marangozluk gibi gerekli uğraşları okuyup öğreniyorlardı. Snowball, ayrıca, öteki hayvanların Hayvan Kurulları'nda örgütlenmesiyle de uğraşmakta, bu iş için bıkmadan usanmadan çaba harcamaktaydı.
- Büyük birader seni izliyor.
- "Gardiyan kasıklarını tutarak gülmekteydi.Ama bir sorusunu yanıtlamıştı.Hiçbir zaman, neden ne olursa olsun, acınızın arttırılmasını isteyemezdiniz. Acı içinde tek şey isteyebilirdiniz; durmasını.Dünyadaki hiçbir şey fiziksel acıdan daha kötü olamazdı.Acının karşısında kahramanlık yoktu.''
- "Winston:
Büyük birader diye biri gerçekten var mı?
O'brien: Bu var olmakla neyi kastettiğine
bağlı. Winston: Demek istediğim, o benim var
olduğum gibi var mı? O'brien: Sen
yoksun." - "
Geçmiş tuhaf bir şey. Her zaman sizinledir, bence on ya da yirmi yıl önce olmuş bir şeyi düşünmeksizin bir saat bile geçiremeyiz, yine de çoğunlukla hiçbir gerçekliği yoktur, tarih kitaplarındaki bir sürü malzeme gibi, o da yalnızca bildik bir olgular dizisinden ibarettir. Sonra şans eseri bir görüntü veya ses ya da koku, özellikle de koku, size çarpar ve sadece geçmiş canlanmakla kalmaz, siz de gerçekten geçmişe dönüverirsiniz." - Bütün hayvanlar eşittir; ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir.