Kendisini boğacak gibi olan korkudan ancak kendisini sigaya çekip eleştirmeye son vermesi, yaralarını, içindeki eski yaraları deşmeye kalkmaması durumunda yakasını kurtarabileceğini biliyordu artık. Biliyordu ki insana acı veren, budalaca, kötü herşey tersine dönüşebilirdi, yeter ki Tanrı olarak algılanabilsin hepsi, yeter ki en dipteki kökleri, tüm acı ve tatlının, tüm iyi ve kötünün hayli ötesine uzanan kökleri aranıp bulunmaya çalışılsındı. Klein biliyordu bunu. Biliyor, ama elinden bir şey gelmiyordu, içinde kötü ruh başkaldırmıştı, Tanrı yine bir sözcük olup çıkmıştı çünkü, güzel ve uzak bir sözcük. Kendinden nefret ediyor, kendini aşağılıyordu. Ve bu nefret zamanı gelince, sevgi ve güvende bazen karşılaştığı gibi onun isteğine bakmadan, önüne geçilmez, gelip çullanıyordu üzerine. Dönüp dolaşıp Tanrının lütuf ve keremini yaşayacak, dönüp dolaşıp bunun karşıtını yaşayacaktı. Asla yaşamı kendi isteminin belirlediği yönü izlemeyecekti. Bir oyun topu, suda yüzen bir mantar gibi aralıksız sağa sola savrulacaktı. Ta ki bir an gelip sona ersin oyun, bir dalga üzerine devrilip onu altına alsın, ölüm ya da cinnet ona kucak açsın. Ah, keşke bir an önce gerçekleşseydi bu!
Hanidir işte öylesine acı bir şekilde aşinası bulunduğu düşünceler dönüp geldi yeniden, yararsız kaygı ve tasalar, işe yaramaz korkular, saçmalığını görmenin bir başka eziyet oluşturduğu işe yaramaz özsuçlamalar.
Diğer Hermann Hesse Sözleri ve Alıntıları
- "...Sık sık anne ve babam hakkında da yine böyle düşünmüşümdür. Onlar sanır ki, ben kendi çocuklarıyım ve kendileri gibiyim. Ama her ne kadar kendilerine sevgi beslemem gerekse de, gerçekte onlara yabancı, onların anlayamayacağı biriyim. Benim başlıca önemli gördüğüm şeyi, yani ruhumu fazla önemsemez, buna verdiğim önemi gençliğime sayar, yahut benim bir kaprisim gözüyle bakarlar. Öte yandan beni sever, benim uğruma hiç bir özveriden geri kalmazlar. Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde."
- İlk kez tadıyordum ölümü ve ölümün tadı acıydı, çünkü doğmaktı ölüm, korkunç yenilikler karşısında duyulan dehşet ve ürküntüydü.
- Sızlanıp yakınacaksın da eline ne geçecek? Her şeyin hayırlı bir yol izleyip olması gerektiği gibi olduğunu, hiçbir şeyin başka türlü olamayacağını gerçekten göremiyor musun?
- O zamanlar kendini harcamış, yaşam denilen şeye tümüyle gözlerini kapamıştı. Yaşam da buna uymuş, kendisine hiçbir istek yöneltmemişti. Bunun sonucu olarak toplumdan soyutlanmış, işi haylazlığa vurmuş, yaşamın dışında sadece bir seyirci konumunda bulunmuştu.
- İşime geldiği gibi yaşadım hep, elimin altında bol bol özgürlük ve güzellik vardı, ama ben hep yalnız kaldım.
- Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde.
- Bilmediği şey değildi, biri kalkıp mutluluğuyla ya da erdemliliğiyle böbürlenip büyüklendi mi, bunun arkasında bir bit yeniği olurdu hep.
- Cumartesi akşamını yaptık. Bütün bir hafta canını dişine takıp çalıştıktan sonra, bu akşamın insana ne hoş geldiğini bilemezsin sen.
- Yaşam konusunda bir fikrin vardı; içinde bir inanç, bir beklenti yaşıyordu; eylemlere, acılara, özverilere hazırdın. Ama yavaş yavaş anladın ki, dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor; yaşam, kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar, radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir.
- "Senin ruhun bütün dünyadır,"