''J.J. Roussea'ya göre: Egemenlik kayıtsız ve şartsız ulusundur. O, kurumlarında istediği gibi tasarruf eder. Hattâ kral, Sultan, prens bunlar, egemenliğin ortağı değildirler. Görülegelen memurlardır... Millet, istediği vakit bunlara kapıyı gösterebilir. Kendilerine yol verilince birşey iddia edemezler; iddia etmeye hakları yoktur. Rousseau: ''Düşündüğüm şeyleri yapmak isterdim.. Yapmak elimden gelmediği için yazdım.Yapmayı başkalarına, yapabileceklere bırakıyorum'' diyor. Rousseau'nun fikirlerine ekleyecek bir şeyimiz yoktur. Açıktır. Ve ihtilâlcidir. Amerikalı meşhur Ceferson ''Her yirmi senede bir, mutlaka bir ihtilâl olması, her millet için iyidir'' derdi. Ve bunu âdeta iman ile söylerdi. İhtilâli insanlığın yükselmesine, ilerlemesine belli başlı bir vasıta sayıyordu. ''Milletlerin ihtilâl hakkı, tartışma götürmez, milletlerin kurumlarını değiştirebilmeleri en tabiî haklarındandır. Bunları değiştirmemek, milletlerin mukadderatıyla uzlaşamaz. Zira yeryüzünde insanın mânası, evrim ve gelişmedir... Evrim ve gelişmedeki engelleri kaldırmak onun yaşama hakkıdır. İnsanın yaşama hakkı inkâr edilebilir mi? Milletler amaçlarını yitiren kurumları değiştirebilecekleri gibi kaldırabilirler de. Bir kurum yoktur ki ferdin, kamunun evrim ve gelişme gayesini sürekli olarak tutabilsin. Tutamaz. Bu, mümkün değildir. Değişmez prensip yoktur, fena kurumların yeni düzene karşıt olanların mutlaka değiştirilmeleri, kaldırılmaları birer gerekçedir. Kötü müesseseler; boğucu, çürük saman ateşine benzerler. Bunların söndürülmesi gerekir. İyilerine gelince, bunlar da aydınlata aydınlata kendi kendilerini yer ve bitirirler.''
Diğer Mahmut Esat Bozkurt Sözleri ve Alıntıları
- İhtilal nedir?
Bence, tam ve olgun anlamıyla ihtilal; siyasal, sosyal ve ekonomik bakımlardan mevcut bir nizamın yerine; yine siyasal, sosyal ve bilhassa ekonomik bakımdan zorla ve çoğunlukla silah gücüyle başarılan, yeni ve ileri bir nizam kuran harekettir.
İhtilal sadece siyasal ise, tam ve olgun anlamıyla bir ihtilalden bahsolunamaz. - Zekâ ve bilgi, taktik, feragat, ölümden korkmamak, bir ihtilalin unsurlarından olmamakla beraber, onu başarılı kılan belli başlı, hatta biricik etkenlerdir.
İhtilallerde başarı, zekâ ve bilgiyle eş olarak yürür. Tarih diyor ki: Büyük şeflerin eserleri de büyüktür. İhtilallerin genişliği ve kavrayışı şeflerin kafalarının dışarıya bir yansımasıdır. Son Türk ihtilali, Atatürk'ün kafasının bir fotoğrafisinden başka bir şey değildir. O, modern milletler karısında, bin yıl geri kalmış bir ulusu, Türk ulusunu bir hamlede bin yıl ileri götüren bir zekâ ve bir bilgi idi. - Başarılı ihtilallerin en büyük düşmanı, onu başaran arkadaşların birbirine girmesidir.
- Ölümden korkmamak, ihtilalin başarısını hazırlayan büyük hasletlerdendir.
Bununla beraber, aslolan ölmek değil, icabında öldürmektir. Ve yine icap edince hayatı hakir görmek, ölümün üstüne güle güle yürümektir.
Atatürk, "Yolunuzda bir asker gibi ölmeye hazırız" diyenlere; "Yolumda ölmeye değil, yaşamaya ve öldürmeye hazır olunuz! Dövüş sanatında aslolan ölmek değil, öldürmektir" derdi.
Bu böyle olmakla beraber, saati çalınca ölümü, bir dost kucaklar gibi kucaklamak, büyük davaların ardı sıra koşan ihtilalciler için bir gerekliliktir. - Şu noktayı da belirtmeliyim ki, ben komünist değilim. Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum, böyle öleceğim. Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına inanım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım.
- Fikirleri yenmek imkânı yoktur. Bunları yenmek için tek çare, karşılarına daha kuvvetli fikirlerle çıkmaktır.
- Kendi hesabıma son sözüm şudur:
Bir ihtilal, hangi millet hesabına yapılırsa, mutlaka o milletin öz evladının eliyle yapılmalı ve onun elinde kalmalıdır.
Mesela;
Türk ihtilali, öz Türklerin elinde kalmalıdır. Hem de kayıtsız ve şartsız.
Yabancıların yardımıyla başarılan ihtilaller yabancılara borçlu kalırlar.
Bu borç ödenmez. - Asıl kaytakçılar, yeniliklerden zarar görecek kimselerdi. Fakat bunlar, çoğunlukla gizli kalırlar, tahriklerini gizli yaparlardı. Meydanda görünenler yobazlarla, yani softalarla, asker adını taşıyan baldırı çıplaklardı.
- Realite diyor ki:
Rusya'da komünizm geriledi ve düştü. Tatbikine imkân elvermedi.
Ve Rusya, eşit gündeliği tatbik edemedi. Sebebi, zekâ ve bilginin, zekâsızlık ve bilgisizlikle eşit tutulması idi.
Zeki ve bilgili çalışmadı. İşler durdu. İşçi süngülü askerle tehdit edildi. Belki de süngülendi. Yine çalışmadı...
Bu hali genelleştirince nasıl bir neticeye varılacaktır?
Medeniyetin kurumasına! - Biz tarihle beraber yürüyoruz. Tarihin icaplarıyla beraber yürüyoruz. Biz realistiz.
Nereye kadar gideceğiz ve nerede duracağız?
Tarih nerede durursa!
Fakat tarih durmayacaktır.
Durmak, ölmek demektir!
Hayat ilerlemede, ilerilerdedir.
Faşistlik, hayatı gerilerde arıyor.
Ölecektir!..
Komünizm, hayatı tarihin de ilerisinde arıyor. Düşecektir. Hayatın dışında kalacaktır. Düştü ve hayatın dışında kaldı!..