İslam geleneğinin büyük halifesi olan Harun er Reşid'den bahsederken J. Rissler şöyle yazmaktadır: Onun büyüklüğü yetenek ve ruh sahibi insanları adeta mıknatıs gibi başkente doğru çekmekteydi. Böylece o etrafında alışık olunmayan ve şair, hukukçu, hekim, dil bilimcisi, musiki erbabı ve sanatçılardan oluşan bir meclis toplamıştı. Harun er Reşid'in sarayında olduğu gibi öylesine kaliteli aydınların toplandığı başka bir yere tarih tanıklık edememektedir. O ince kültür ve hoşgörünün zamanıydı. Halife Me'mun zamanında (Harun er-Reşid'in halefi) İslam devleti topraklarında 11.000 Hıristiyan kilisesi, yüzlerce sinagog ve zoroastra (ateşe tapanların tapınakları) mevcuttu ... 1065 yılında Bağdat'ta kurulan Nizamiye Üniversitesi bütün büyük İslam şehirlerindeki yüksek okullara numune olmuştur. Burada Kur an-ı Kerim, Hadis, hukuk, Şafii mezhebinin özel hukuku, filoloji, edebiyat, coğrafya, tarih, etnografya, arkeoloji, astronomi, matematik, kimya, musiki ve geometri okutuluyordu... Kısa bir süre sonra yine Bağdat'ta Mustansiriyye ismi ile meşhur olan ve hukuk, pozitif bilimler, edebiyat ve sanatı okutan evrensel İslami bir merkez kuruldu... O uluslararası genel kültürü bakımından önemi olan, daha sonra batının da Paris üniversitesinde dört Hıristiyan milleti birleştirerek taklit edeceği gerçek bir organizasyondu. İlkokul ve ikinci dereceli okullarda (medreselerde) eğitim ücretsizdi.... Bazıları Mekke, Kahire, Bağdat veya Şam'ın yolunu tutup bu şehirlerdeki büyük alimleri dinlemek için gidiyorlardı. Yolculuk esnasında her yerde ücretsiz kalacak yer, yemek ve ders bulabiliyorlardı... Tek kelimeyle Xl. asırdan XII. asra kadar o zamana kadar görülmemiş bir şeyi görüyoruz: Kitaba karşı her tarafta ölçülemez bir arzu, alimierin hitabetiyle çınlayan binlerce cami, şiir ve felsefe tartışmaların yapıldığı binlerce emir sarayı, ilim peşinde olan coğrafyacı, tarihçi ve ilahiyatçının dolu olduğu yollar. Bu, İslam tarihinin en önemli entelektüel devresidir. (J .Rissler).
Diğer Aliya İzzetbegoviç Sözleri ve Alıntıları
- Muhammed (s.a.v) güzeldi, fakat manken değildi. İyi idi fakat, enayi değildi. Cesurdu fakat, acımasız değildi. Akıllı idi, fakat filozof değildi. Basiretli fakat, hayalperest değildi. Israrcı idi, fakat inatçı değildi. Bilge fakat, ukala değildi. Bütün bunlar onun şahsında hakiki ölçüde bulundurularak ve bu üstün insanlıkta Muhammed'in (s.a.v) çevreyi fetheden gücünün sırrı bulunmaktaydı.
- Muhammed (s.a.v)güzeldi,fakat manken değildi.İyi idi fakat,enayi değildi.Cesurdu fakat,acımasız değildi.Akıllı idi ,fakat filozof değildi.Basiretli fakat,hayalperest değildi.Israrcı idi,fakat inatçı değildi.Bilge fakat,ukala değildi.Bütün bunlar onun şahsında hakiki ölçüde bulundurularak ve bu üstün insanlıkta Muhammed'in (s.a.v) çevreyi fetheden gücünün sırrı bulunmaktaydı.
- sarhoşlar arsında ayık bir adamın bulunması komik bir durumdur çünkü sarhoşlar topluluğunda sarhoşlar çoğunluktadır ve normalliğin ölçüsünü onlar koyar. böyle bir toplulukta ayık bir adam anormal görülecektir.
- Arap harflerinin kaldırılmasıyla Türkiye için, yazıda korunan geçmişin bütün nimeti kaybolmuş oldu. Birçok diğer "paralel" reformlarla beraber, yeni Türk nesli kendini manevi dayanaktan yoksun ve adeta bir çeşit manevi boşluk (vakum) içinde buldu. Türkiye kendi "hafızasını", geçmişini kaybetti. Bu durum kime gerekli idi?
- "Saraybosna'da şehrin eski kısmında toplam 200 m. bir mesafe içinde Gazi Hüsrev Paşa Camii, eski Ortodoks Klisesi , Katolik Katedrali ve Yahudi Sinagogu bulunmaktadır. Bu kültürümüzdür, bu biziz."-Aliya İZZETBEGOVİÇ, Tuzla 1994-
- "ilim adamları sadece kendi devirlerine, şairlerse bütün zamanlara aittirler"
- İnsan, yaptığı değil, herşeyden önce istediği, meylettiği şeydir.
- Hayvan ancak aç olduğu veya bir tehditle karşı karşıya bulunduğu zaman; insan ise, tok ve güçlü olduğu zaman tehlikelidir.
- Şu paradoks nasıl izah edilebilir: Kazılar sırasında karşılıklı bir münasebet içinde bulunan veya muayyen bir gayeye uygun bir şekilde düzenlenmiş iki taşa rastlandığında, bunların çok eski bir zamanda yaşamış insanların bir eseri olduğu kanaatine varırız. Fakat bu taşların yanında bir insan kafatası bulunursa -ki taştan yapılan bir aletten namütenahî daha mükemmeldir- o zaman kafatasının şuur sahibi bir varlığın eseri olduğu tasavvuruna yanaşmak bile istemeyiz. O kadar mükemmel bir şekilde yapılan kafatası veya iskelet, aklın yahut şuurun tavassutu olmadan kendiliğinden veya tesadüfen oluşmuş (!) Allah'ı inkâr etmekte insan ne kadar inatçıdır, değil mi?
- "Psikolojik bakımdan bilhassa ilginçtir ki, durumları ne kadar iyi olursa, insanlar o kadar çok sıkıntılı olurlar" diyor, bir Amerikan psikologu.