İnsanlardan pek çoğunun yaşamı gibi benim yaşamımın da olağanüstülüğe dönüştüğü bir nokta, korkuların, karanlıkların ve yalnızlıkların yuvalandığı bir köşe, akşamından gökte yeni yıldızların ve içimizde yeni gözlerin doğup çıktığı işitilmedik bir sersemliği ve boşluğu kendisinde barındıran bir gün eksik değil.
O gün soğukta titreyerek çocukluk dünyamın yıkıntıları arasında dolaşıyor, kırılıp dökülmüş düşünceler kolları ve bacakları ihtilaç içinde çırpınan eciş bücüş düşler üzerinden yürüyordum; baktığım her şey toz toprak olup dökülüyor, dirimselliğini yitiriyordu. Utancımdan tanımak istemediğim sevinçler yanıbaşımdan geçip gidiyordu, sanki yüz yaşındaymışlar, sanki hiç benim olmamışlar gibi bana öylesine uzaklaşmış, öylesine yabancılaşmışlardı. Her şey önümde gerilere çekiliyordu, kaşla göz arasında müthiş bir boşluk ve sessizlikle sarılmıştı çevrem. Bana yakın hiçbir şey kalmamıştı, ne sevdiklerim ne konu komşum. Ve yaşamım vücudumu sarsıp silken bir tiksinti gibi aşağılardan yukarılara tırmanıp çıkıyordu içimde. Sanki tüm ölçüler aşılıp geçilmiş, tüm mihrapların kutsallığına gölge düşürülüp tüm tatlılıklar tiksinç duruma sokulmuş, tüm yükseklikler tırmanılıp arkalara geçilmişti. Sanki bir safiyetin tüm parıltıları karanlığa boğulmuş, bir güzelliğin tüm sezgileri şimdiden çarpıtılıp ayaklar altında çiğnenmiş, özleyeceğim hiçbir şey kalmamıştı artık, başkalarına sunacağım hiçbir şey, nefret edeceğim hiçbir şey. İçimde kutsal, kirlenmemiş ve yatıştırıcı ne varsa bir bakıştan, bir sesten yoksundu. Yaşamımın tüm bekçileri uykuya dalmıştı. Tüm köprüler atılmış, tüm uzaklıklar maviliklerinden soyulup alınmıştı.
Çekici ve sevimli ne kalmışsa elimden çıkıp giderek gemisi karaya oturan bir kazazedeye dönmüştüm; ruhsal bakımdan bitkin, dile gelmez ölçüde yağmalanmış, sefaletimin bilincine vardığımda, gözlerimi yere indirip kollarım ve bacaklarımda bir ağırlıkla doğrulup kalktım, geceleyin kimseye veda etmeden ve arkasından kapıları kapamaksızın evinden çıkıp giden bir mahkum gibi geçmişimin tüm alışkanlıklarından çıkıp gittim.
Yalnızlık kuyusunun dibini gören var mı şimdiye kadar? Kim diyebilir ki, ben yoksunluklar ülkesini tanıyorum? Uçurumun ağzından sarkıp aşağılara bakarken gözlerim karardı, aşağılara düşen bakışlarım son diye bir şeyle karşılaşmadı bir türlü. Dizlerimin bağı çözülene kadar yoksunluklar ülkesinde yürüdüm hep ve yolun bitimsizliğinde azalma olmadı; yol, adımlarımın önünde hâlâ olduğu gibi duruyor.
Hüzünlü ve sessiz gece avutarak, ninniler söyleyerek bir kubbe gibi gerilip kapandı üstüme. Bir yolculuktan eve dönmüş birini ziyarete gelen dostlar gibi uyku ve düş çıkıp geldi, ölümcül bir yükü yolculukta taşınmış bir çıkın gibi omuzlarımdan çekip aldılar.
Daha önce hiç teknen karaya oturup kazazede durumuna düştün ve ilerde karayı ve birinin yüzerek sana yaklaştığını gördün mü hiç? Ölümcül hastalığa yakalanıp sonra iyileştin de bahçelerin temiz havasından ilk yudumu yudumladın, damarlarında yenilenen kanın tatlı tatlı oynayışını hissettin mi? Tıpkı böyle kurtarılmış bir kazazede ve hastalıktan kalkmış biri gibi o gece, içyüzü bilinmeyen varlıkların yüzleri gülerek benden yana eğildiklerini anlayınca şükrandan, sessizlikten, ışıktan ve rahatlıktan oluşan bir girdap sular altında bıraktı beni.
Gökyüzü öncekinden değişik bir çehreye büründü. Yıldızların konumu ve dönüp gelişi, en içsel yaşamımla yazgımda öngörülmüş bir dostluk ilişkisi içine girdi, o bengi güç içimdeki bir şeyi alıp iyilikseverlikle ve açık seçik, kendi yasalarına bağladı. Çölden doğrulup ayağa kalkmış yaşamımın altın bir temele oturduğunu hissettim, bir güce ve bir yasaya kavuştu yaşamım; söz konusu yasa uyarınca, görkemli bir hayrete kapılarak hissettiğim gibi, içimdeki tüm eski ve yeni şeyler ileride soylu kristal biçimler halinde düzene girecek, dünyanın tüm nesneleri ve mucizeleriyle barışçıl anlaşmalar yapılacaktı.
Incipit vita nova. Yeni bir insan oldum, kendim için henüz bir bilmece, hem dinginlik, hem etkinlik içinde, hem alan, hem veren, içlerinden hangisinin en değerli olduğunu belki henüz bilmediğim zenginliklere sahip biri.
Diğer Hermann Hesse Sözleri ve Alıntıları
- "...Sık sık anne ve babam hakkında da yine böyle düşünmüşümdür. Onlar sanır ki, ben kendi çocuklarıyım ve kendileri gibiyim. Ama her ne kadar kendilerine sevgi beslemem gerekse de, gerçekte onlara yabancı, onların anlayamayacağı biriyim. Benim başlıca önemli gördüğüm şeyi, yani ruhumu fazla önemsemez, buna verdiğim önemi gençliğime sayar, yahut benim bir kaprisim gözüyle bakarlar. Öte yandan beni sever, benim uğruma hiç bir özveriden geri kalmazlar. Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde."
- İlk kez tadıyordum ölümü ve ölümün tadı acıydı, çünkü doğmaktı ölüm, korkunç yenilikler karşısında duyulan dehşet ve ürküntüydü.
- Sızlanıp yakınacaksın da eline ne geçecek? Her şeyin hayırlı bir yol izleyip olması gerektiği gibi olduğunu, hiçbir şeyin başka türlü olamayacağını gerçekten göremiyor musun?
- O zamanlar kendini harcamış, yaşam denilen şeye tümüyle gözlerini kapamıştı. Yaşam da buna uymuş, kendisine hiçbir istek yöneltmemişti. Bunun sonucu olarak toplumdan soyutlanmış, işi haylazlığa vurmuş, yaşamın dışında sadece bir seyirci konumunda bulunmuştu.
- İşime geldiği gibi yaşadım hep, elimin altında bol bol özgürlük ve güzellik vardı, ama ben hep yalnız kaldım.
- Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde.
- Bilmediği şey değildi, biri kalkıp mutluluğuyla ya da erdemliliğiyle böbürlenip büyüklendi mi, bunun arkasında bir bit yeniği olurdu hep.
- Cumartesi akşamını yaptık. Bütün bir hafta canını dişine takıp çalıştıktan sonra, bu akşamın insana ne hoş geldiğini bilemezsin sen.
- Yaşam konusunda bir fikrin vardı; içinde bir inanç, bir beklenti yaşıyordu; eylemlere, acılara, özverilere hazırdın. Ama yavaş yavaş anladın ki, dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor; yaşam, kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar, radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir.
- "Senin ruhun bütün dünyadır,"