İnsan gücü, sabrın ve zamanın bir araya gelmesidir. Güçlü insan, isteyen ve beklemesini bilen insandır. Cimrinin yaşamını, kişinin hizmetine girmiş insanoğlunun gücünün sürekli faaliyeti oluşturur. Sadece iki duyguya dayanır bu: Onur ve çıkar; bunlar aynı bütünün, yani bencilliğin iki parçasıdır. Cimrilerin sahneye ustaca koyup uyandırdıkları merak da belki buradan kaynaklanmaktadır. Hemen herkes, bütün insani duygulara saldıran, o duyguları kişiliğinde özetleyen, bu gibi adamlara pamuk ipliğiyle bağlıdır. Amaçsız insan var mıdır? Hangi amaç, böyle bir toplumda parasız gerçekleştirilebilir? Karısının dediği gibi, Grandet'ye gerçekten bir şeyler olmuştu. Bütün cimrilerde olduğu gibi onda da, insanlarla oyun oynamanın ve yasal yollardan paralarını ele geçirmenin vazgeçilmez bir arzusu vardı. Başkalarına hükmetmek, zayıf oldukları için yenilip yutulmaya boyun eğenleri küçümseme hakkını sürekli kendinde bulmak, iktidarının gücünü kullanmak değil midir? Tanrı'nın dizleri dibinde sessizce yatan kuzuyu, yeryüzünün bütün masumlarının bu en yürek sızlatıcı simgesini, kısaca; yüceltilmiş olan acıyı ve zaafı kim anlamıştır? Cimri bu kuzuyu semizlenmeye bırakır, ağıla koyar, öldürür, pişirir, yer ve küçümser. Cimrilerin bütün besin kaynakları para ve küçümsemekten ibarettir. s.119-120
Diğer Honore de Balzac (Honoré de Balzac) Sözleri ve Alıntıları
- Ruhumun derinliklerinde, sakin zamanlarda
görünen ve fırtına dalgalarının parça parça kumsala attıkları deniz bitkilerine benzeyen
muhteşem hatıralar vardır. - ''Sevilen kadın bütün kadınların en güzeli değil midir?''
- '' Birçok mutsuz kişi için yarın anlamsız bir sözcüktür. ''
- Ertesi sabah Paris'i adeta bıçakla kesilecek kadar kalın bir sis kaplamıştı.Bütün şehri öyle sarmış ve öyle puslandırmıştı ki,en düzenli ve sözüne sadık kişiler bile,havaya aldanıp vakti şaşırdılar.Böyle yoğun sislerde iş buluşmaları kaçırılır.Saatler on ikiyi çalarken herkes daha sekiz olduğunu sanır.Saat dokuz buçuktu,Mme Vauquer,henüz yatağından çıkmamıştı bile.Christophe'la şişman Sylvie de gecikmişlerdi.Pansiyonerlere ayrılan sütün üst tabakalarıyla hazırlanan sütlü kahvelerini sakin sakin içiyorlardı.Usulsüz olarak alınan bu haracı Mme Vauquer'nin farketmemesi için de Sylvie,kalan sütü uzun zaman kaynatırdı.
- Kısa bir sessizlikten sonra Victorine:
- Mösyö Eugéne, acaba bir derdiniz mi var? diye sordu.
Rastignac:
- Kimin derdi yoktur ki? diye karşılık verdi. Eğer biz gençler, her zaman için yapmaya hazır olduğumuz fedakarlıkların karşılığını verecek bir vefa ile gerçekten sevilmiş olduğumuza inanmış olsaydık, belki hiçbir zaman sıkıntılarımız olmazdı. - Edebiyatın baştan sona acıklı anlatımlar yığını haline gelmiş bu dönemde, Dram kelimesi, fazlasıyla kullanılıp yıpratılmıştır.
- Aşk bir dindir, tapınışının da bütün diğer dinlerlerkinden daha pahalıya mal olması gerekir; çabuk geçer ama geçişini yıkıntılarla damgalamak isteyen sokak çocuğu gibi geçer. Duygunun yüceliği, tavan aralarının şiiridir; bu zenginlik olmazsa, aşk ne uruma düşerdi buralarda?
- Baştan başa aşk içinde geçen bu hayat, doğa yasaları bakımından uğursuz bir ayrıcalıktır. Her çiçek solar, bütün mutlulukların ertesi günü kötüdür, ertesi günü varsa. Gerçek hayat bir sıkıntıdır.
- Aşk, ikinci bir değişme çağımızdır bizim.
- Hangi durumda olursa olsun, kadınların erkeklerden daha fazla acı çekme nedenleri vardır, bu yüzden erkeklerden daha çok acı çekerler. Erkek güçlüdür, gücünün etkisini gösterir: Gider, gelir, düşünür, bir şeyler yapmaya çalışır, geleceği anlayıp teselli bulur. Charles da işte böyle yapıyordu. Ama kadın, yaşadığı yerde, hiçbir şeyin avutamadığı kederiyle baş başadır; kederin açmış olduğu uçurumun dibinde kadar iner, derinliğini ölçer; onu, genellikle duaları ve gözyaşlarıyla doldurur. Eugénie de böyle yapıyordu.