Hikayeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, ruh eve sığmıyor, sabahları kadından önce uyanıp evden tüyerek, şehrin uzak bir köşesine gidiyor, elleri kıçında oraya buraya takılıyor, birileri ile tuhaf muhabbetlere giriyor ve her akşam kadından önce eve dönüp, günün hikayesini yazıp, görülebilecek bir yere iliştirip, yine arazi olup, ta ki gece yarısı, uyumakta olan kadının yanına sokulup, birbirlerini bir güzel sevip ve adam, sabahın kör vakitlerinde, yine sevişmelerle bitecek bir gece için erkenden sokaklara süzülüp...
Diğer İlhami Algör Sözleri ve Alıntıları
- Hikayeye göre adam kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor...
- Hikayelerimin başka hikayelere benzemesi ağrıma gidiyordu. Ne zaman bir şeye el atsam, Müzeyyen, Meksikalı ya da bilmeme nereli bir yazarın ya da bor kitabın adını veriyor ve oralarda da benzer şeyler olduğunu söylüyordu. Her şey benden önce olmuşsa, bana olacak bir yer, durum kalmıyor muydu? Bana ait tek kişilik bir iskemle, oda yok muydu bu dünyada?
- Bizim de buralarda kadınlarımız, icabında, ayıp, yasak, günah üçgeninde sıkıştırılmış vaziyetteydiler ama, Müzeyyen bu üçgeni yırtmış, yırtarken kendine bir şeytan üçgeni yaratmış, arada bir, üçgenin kuyuya benzeyen ağzından geyik bakışıyla bakıp duruyordu. (Syf 42)
- Ben, kendime bile, "Sana şu gerek, bu gerek," diye sınır koymaz, çizgi çekmez iken, nasıl olur da bir başkasının tercihine "Peki" demezdim. (Syf 44)
- "Sen zaten neyi tamam ettin ki?" dedi bana.
"Aslında, tam diye bir şey yoktur," dedim. "her tam, bir üst yarımın alt basamağıdır. Yani yarım da bir bütündür." ( Syf 45) - "Niye ulan, niye?" Alnımızda "Her nevi yanık tedavi edilir" mi yazıyordu? Nöbetçi eczane mi açmıştık? Kaporta mı tamir ediyorduk? Niye? (Syf 52)
- ... Soktular sınıflara, "Daha dün annemizin, çiçekli bahçemizin..."
"Hocam," dedik, "yanlış yapıyorsunuz. Biz bahçeli evlerde oturmuyoruz, çiçekler saksıda. Öğlen uykusu bilmeyiz. İcabında numaradan göz yumar, kaşla göz arasında tüyeriz. Bu muhabbet bize uymaz."
"Yok," dediler, "şimdi okullu oldunuz, sınıfları doldurdunuz." Baktık, gariban hocalar kafayı yiyecek, müfredat ile bizim sokaklar arasında, "Bir de biz vurmayalım garibanlara," dedik, zil çaldı, biz, "haydaa" sokaklara, yakalar fora, avaramu... - Garibanların, garibanlık nedenleri karşısında sarsak ve telaşe olmalarını affedemiyordum.
- Bir şeyleri hissediyor ama reddediyordum. "Bana öyle geliyor"du.
- Bir şeyin gerçekte öyle mi olduğu yoksa bana mı öyle geldiği konusu her zaman kafamı karıştırırdı.