?Hayatım bir çıkmaza girdi, var oluştan iğreniyorum; tatsız tuzsuz, anlamsız bir şey. Pierrot?dan daha aç olsaydım, insanların sunacakları açıklamaları yemeye yeltenmezdim.. İnsan, parmağını toprağa batırıp kokusundan hangi diyarlarda olduğunu anlar -bu, hiçbir şey kokmuyor. Neredeyim ben? Dünya denen bu şey nedir? Bu kelimenin anlamı nedir? Beni bunun içine kim çekti de şimdi bırakıp gidiyor? Ben kimim? Dünyaya nasıl geldim? Bana neden sorulmadı? Neden yolu yordamı öğretilmeden sanki bir ?ruh satıcısı?ndan alınmış gibi bir kenara itildim? Gerçeklik dedikleri bu büyük müesseseye ilgim nasıl doğdu? Neden ona ilgim olsun ki? Bu içten gelecek bir ilgi değil mi? Eğer bu işte zorla yer alacaksam yönetici kim? Ona bir şey söylemek isterim. Yönetici yok mu? Şikâyetimi kime bildireceğim? Var oluş hiç kuşkusuz bir müzakere? Görüşümün dikkate alınmasını rica edebilir miyim? Eğer insan dünyayı olduğu gibi kabul etmek zorundaysa o zaman onun ne olduğunu öğrenmemek daha iyi olmaz mıydı? (?) Herkesin sormasına izin veriyorum ve herkese soruyorum kendimi; bir kızı mutsuz etmekle kârım ne oldu? Suçluluk? Bu ne demektir? Büyücülük mü? Bir insanın nasıl suçlu olacağı belli değil midir??
Diğer Soren Kierkegaard Sözleri ve Alıntıları
- Bir kızın ruhuna düş gibi süzülüp girmek bir sanattır, çıkmak ise bir başyapıt.
- Bir kızın ruhuna düş gibi süzülüp girmek bir sanattır, çıkmak ise bir başyapıt.
- Kim iman olmaksızın Tanrı'yı severse kendisini yansıtır, kim Tanrı'yı severse Tanrı'yı yansıtır.
- ".....Ben bugüne kadar yılların pratisyeniyim ama yine de bir genç kıza asla, Doğanın kutsallığı ve önce ondan bir şeyler öğrenmek dışında bir gayeyle yaklaşmam. Kızın üzerinde her ne kadar eğitici bir etkim olabilirse de bu, ondan öğrendiklerimi tekrar tekrar ona öğretmekten ibarettir.
Onun ruhu olası her yöne, azar azar ve ansızın esintilerle değil, bütünüyle sürüklenmeli. Sınırsızı keşfetmeli ve bir insana en yakın olanı yaşamalı. O bunu düşünce yoluyla değil de- çünkü onun için dolambaçlı yoldur- aramızdaki gerçek ileyişim yolu olan hayal gücüyle keşfetmelidir; çünkü erkekte parça olan kadında bütündür. Sınırsıza doğru gidişini düşüncenin zahmetli yollarından geçerek başarmak ona göre değildir., çünkü kadın eziyet çekmek için doğmamıştır; gönlün ve hayalin tatlı yolunu tutarak anlamalı bunu. Bir genç kız için, sınırsızlık, tüm aşkların mutlu olması düşüncesi kadar doğaldır. Bir genç kız, her yerde, hangi yöne dönerse dönsün sınırsızlıkla çevrilidir; geçiş bir sıçramadır ama unutulmamalıdır ki bu erkekçe değil kadınca bir sıçramadır. Neden erkekler genelde böyle beceriksizdir? Tam sıçrayacakken önce hız almak için ufak bir koşu yaparlar, uzun hazırlıklara girişirler, mesafeyi gözleriyle ölçerler, birçok kez start alırlar, sonra korkarlar ve geri dönerler. Sonuçta sıçrarlar ama başaramazlar. Bir genç kız ise farklı şekilde sıçrar. Dağlık bölgelerde sık sık, iki dehşetli zirveyle karşılaşılır. Bunların arasında dipsiz bir uçurum vardır ki, bakması bile ürküntü verir. Hiçbir erkek buradan atlamaya cesaret edemez. Ama bir genç kız, yerli halkın anlattığına göre, atlama cesaretini gösterir ve oraya Kız Uçurumu derler. Genç kızlar hakkında duyduğum olağanüstü her şeye inandığım gibi, buna da inanmaya hazırım ve bunu anlatan sıradan köylüleri dinlemek başımı döndürür. Bu konuda her şeye, mucizeye bile inanırım, sırf inanmak için şaşarım; nitekim, bu dünyada beni hayrete düşüren ilk ve tek şey bir genç kızdı ve sonuncu da o olacak.Bir genç kız için böyle bir atlama yalnızca sıçramadır, oysa bir erkeğin atlaması daima saçmalık olacaktır, çünkü erkeğin adımı bir tür kıstas oluşturmasına karşın, ne denli uzun olursa olsun, gösterdiği çaba tepeler arasındaki mesafeyle kıyaslandığında bir hiçtir. Ama bir genç kızın atlayış öncesi hız almak için koşacağını düşünecek kadar budala biri var mıdır? Genç kızın koşu yapması düşünülebilir elbet; ama o zaman bu koşunun kendisi bir oyun, bir zevk, bir zarafet gösterisidir; oysa hız almak için koşma düşüncesi, kadına uygun olan şeylerden değildir.Çünkü bu hazırlık koşusunun kendi diyalektiği vardır ve kadın doğasına aykırıdır. Gelelim atlamaya; kim burada uyumlu olanı ayıracak kadar görgüsüz olabilir? Genç kızın atlaması, çaba harcamadan yapılan bir süzülmedir. Öteki tarafa ulaştığında yine ayaktadır, yorgunluktan tükenmemiş ve olağan bir güzellikten de öte ruhu daha da dolu, avcunun içinden bir öpücük üfler bu tarafta duran bizlere. Genç, yeni doğmuş, dağların diplerinden fışkırmış bir çiçek gibi başımızı döndürürcesine, uçurumların üzerinden aşar gider. Öğrenmesi gereken, Tüm hareketlerini sınırsızca yapmak, bir o yana bir bu yana devinmek, ruhunun ani değişimleriyle kendini yatıştırmak; şiirle gerçeğin, hayal ürünüylehakikatin yerini değiştirmek, sınırsızlık içinde öteye beriye savrulmaktır. Bu kız o kargaşayı öğrendiği zaman erotizmi yerli yerine koyarım ve o benim istediğim ve arzuladığım şey olur. O zaman benim yapacağım iyilik tamamlanmış, çalışmam bitmiştir; tüm yelkenlerimi toplar, yanına otururum, onun yelkeni altında sürdürürüz yolculuğu. Doğrusu bu kız erotizmle bir kez sarhoş olursa hiçbir şeyin fazla erken ya da nahoş bir tarzda olmaması için, hızı ayarlamak üzere bana dümende epey iş çıkacak demektir. Ara sıra yelkende küçük bir delik açacağım ve hemen sonra yeniden fırlayacağız ileriye........." - Bir tiyatronun kulisinde yangın çıkmıştı. Bir soytarı sahneye çıkıp seyircileri durumdan haberdar etti. Herkes şaka yaptığını zannetti, sahnede büyük bir alkış koptu; soytarı yine aynı şeyi tekrarladı; alkışlar daha da arttı.
Ben dünyanın işte böyle, söylenenin bir şaka olduğunu sanan cin fikirli şaka severlerin sıradan alkışları altında yerle bir olacağını düşünüyorum. - Çoğu insan acele eder, nişanlanır yahut aptalca şeylere kalkışır, sonra göz açıp kapayıncaya kadar her şey biter ve onlar ne neyi fethettiklerini bilirler ne de neyi kaybettiklerini.
- .. idealimdeki kadın hep Diana olmuştur. Ondaki gerçek iffet, aşırı ciddiyet hep ilgimi çekmiştir. Fakat kafam hep onda olsa bile, ona hep kuşkuyla bakmışımdır. İffetle topladığı övgüleri hiçbir şekilde hak etmediğine inanıyorum. O hayattaki rolünün iffete dayandığını biliyordu, sadece bunun için muhafaza edilmeliydi. Ayrıca filoloji çevrelerinde annesinin feci doğum sancıları çekmiş olduğunu tahayyül ettiğine dair fısıltılar duymuştum. Bu onu korkutmuştu, bunun için Diana?yı suçlayamam, zira ben de Euripides?in sözlerine katılıyorum: Bir kere çocuk doğurmaktansa üç defa savaşa gitmeyi tercih ederim. Diana?ya öyle sahiden âşık olmazdım, ama onunla bir kez sohbet edebilmek için çok şeyimi feda edebilirdim, şöyle dobra dobra diyebileceğim bir sohbet. Her türlü numaraya alışık olmalı. Anlaşılan, benim iyi kalpli Diana?m şu veya bu şekilde öyle bir bilgi hazinesi taşıyor ki, bu onu Venüs?ten bile çok daha az toy yapıyor. Onu yıkanırken gözetlemekten hoşlanmazdım, katiyen, fakat sorularım vasıtasıyla gözetlemek isterdim. Şayet mağlup olacağımdan korktuğum gizli bir randevuya gidiyor olsaydım, hazırlanır, ikmalimi yapar, silahlarımı kuşanır ve onunla sohbet ederek erotizmin tüm ruhlarını harekete geçirirdim.
- 'şimdiki zaman' olamayacak bir geçmiş, anımsanmaya değer değildir.
- Sonlu varlığı ile sonsuz varlığı arasına sıkışan insan kendi olma sürecini umutsuzluk içinde yaşar.
- Kierkegaard için umutsuzluk ölümcül hastalıktır. "Bu hastalıktan ölünmesinden veya bu hastalığın fiziksel ölümle sona ermesinden çok, bu hastalığın işkencesi, can çekişen, ama ölemeden ölümle savaşan kişi gibi ölememektedir, sürekli bir can çekişme hâli içindedir."