Hasan Ali Yücel, yerine oturunca arkadaşlarına bakarak beklenmedik meseleyi açtı:
- Bakan arkadaşlarım! Bugün burada bir meseleyi halletmek zorundayız. Tarihi çözmeye mecburuz. Soruyu açık oy ve gizli tasnifle yapacağız: Atatürk mü daha büyüktür, yoksa Beşeri Şef mi?
Bakanlar bir an bakışarak şaşkınlık gösterdikten sonra toparlandılar. Başbakan Yardımcısı Ahmet Emin Yalman, meseleyi kökünden kesip attı:
- Böyle bir meselenin halli zamanı çoktan gelmişti. Hatta biraz geç bile kaldık. Hiç şüphe yok ki, Beşeri Şef, Atatürk'ten daha büyüktür. Çünkü Atatürk sadece Yunanlıları yenmiş ve Dumlupınar Savaşını kazanmıştır. Buna bir kardeş kavgası diye de bakabiliriz. Halbuki Beşeri Şef, Ankara Ulus Meydanı Savaşında ırkçıları imha etti. Atilâ'nın, Çengiz'in, Timur'un, zalim Dördüncü Muradın torunları olan bu barbar Irkçılar, Türkçüler, Turancılar, Ankarayı bir ele geçirselerdi sonumuz ne olacaktı? İnsanlığın hali nereye varacaktı? Bunlar derhal Orta Asya'dan bir Kırgız getirip hakan yapacaklar, bugünkü medeni kisveyi kaldırıp kalpak ve çizme giyecekler, canım şampanya ve likörü yasak edip medeniyetin istirahat yerleri olan meyhaneleri kapatacaklar ve içki yerine ayranla kımız içecekler, medeni ve nazik çocuklarımızın beline kılıç takıp padişah türbelerinin önünde kaz adımıyla resmi geçitler yaptıracaklar, hemen Rusya'ya savaş açıp, Allah korusun, Sovyetler Birliği'ni ortadan kaldıracaklar, Beşeristan'ın en seçkin unsuru olan Yahudi vatandaşlarımızı İsrail'e gönderecekler, Athenagoras Hazretlerini mübarek sakalından Fener Patrikhanesine asacaklar, ruhun gıdası olan caz müziğini kaldırarak yerine kaba askeri marşları ve Zeybek havalarını koyacaklar, liselerimize disiplin sokarak çocuklarımızı sıkı bir istibdat ve işkence altına alacaklar, Fatih ve Yavuz gibi büyük kan içicilerinin heykellerini dikecekler, Beşeristan'ın adını Türkeli, İstanbul'un adını Mehmetkent yapacaklardı. Bunlar yetişmiyormuş gibi ırk ayrılığı yaparak Beşeristan'ı binbir parçaya böleceklerdi. Beşeri Şef bunlara karşı 1944'te kazandığı zaferle bütün Beşeristan'ı, hatta dünyayı, hatta kainatı yok olmaktan kurtarmıştır. Türkçüler iktidara geçseydi doymak bilmeyen iştahlarıyla herhalde balık neslini tüketeceklerdi. Şimdi soruyorum: Neticesi bu kadar keskin olan bir zaferi sağlayan Şeften daha büyük bir insan bulunabilir mi? Elbette bulunamaz!
Diğer Hüseyin Nihal Atsız Sözleri ve Alıntıları
- Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu... - Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın... - Hayat ölümün başlangıcıdır.
- Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu... - Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın... - Hayat ölümün başlangıcıdır.
- "Ummadık yerden gelen iyilik ve nezaket insanları daha çok sarar ve sarsar."
- "Acizleri layık olmadıkları mevkilere geçiren bir devlet batar!"
- "Bana insanlardan mı bahsediyorsun?" demişti. "İnsanlar mazide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. Bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir."
- "Hakikaten şu insanlar pek müz'iç mahluklardı. Kendi akıllarının üstünlüğüne inanarak başkasına öğüt vermekten vazgeçmiyorlar, fakat kendi gülünçlüklerini, zavallılıklarını da bir türlü idrak edemiyorlardı."