Gölgeleri bile barındırmayan yalnız alanların kokusu, sana hep sevginin ilk kez senin tarafından nesneleştirildiği günleri getiriyor. Ama öyle huzurlu yerlerde sonsuza kadar kalamazsın. Kuşlar gelir ya da eşyslarla dolar odalar. Kuşlar uçsuz bucaksız yeşillikte ağaçların yükselmesini istercesine oraya buraya tohumlar savurur. Sandalyeler, masalar, dolaplar, vazolar, resimler sanki o ilk aşkın izlerini yok edip sonraki hayatlarının izlerini daha belirginhale getirmek istercesine dizilir sırayla. Gölgeler sarar çevreni. O anda kaçmak istersin. Bir süre daha ilk aşkınla yalnız kalabilmek için koşarak uzaklaşmaya çalışır ama sağında solunda duran ağaçlara, sehpalara, koltuklara takılır yere düşersin. Düşersin, düşersin, düşersin... 'Şerbetçi'
Diğer Yekta Kopan Sözleri ve Alıntıları
- Kitaplardan başka nefes alacağım balkon kalmadı gerçeklikler şehrinde. Bilinen en eski usulle süngere dalan avcıdan farkım yok, öyle dalıyorum yazının okyanusuna. Her vurgunda, bir sonraki kitaba açıyorum ciğerlerimi. Parçalansa bedenim korkmam, kaç kere yeniden çizdim kendimi defterlerime.
- Değil mi ki rüyalar, gün boyu sakatlanan zihinlerimizin koltuk değnekleri.
- Hep aynı şeyi yaptın bir şeylerin biraz ters gitmeye başladığını hissettiğin anda kendi dünyana kaçtın bazen düşünürdüm biliyor musun? sanki bilmediğim bir yerde bir dünyan vardısenin. hani böyle fantastik filmlerde olur ya konuşan ağaçlar takım elbise giymiş tavşanlar kendi kendine yazan kalemler..anladın işte belkide o çoçuksu hallerın yüzünden böyle düşünüyordum.Benim hergün kavga dövüş içine aldığım gerçek hayat ne zaman üstüne gelse oraya kaçardın işte .Hemde beni yanına almadan.Gitmen değildi beni üzen,beni götüremeyecek kadar korkak olmandı.Senin gidişlerin kaçışların bile hayaliydi.Ben bunu başaramıyordum.Kendimi gerçeklikten koparamıyordum.O yüzden ben gerçekten gidiyorum.Çünkü bana başka seçenek bırakmadın.
- Oysa yağmurda ıslanmanın verdiği huzur hiçbir şeyde yoktur. İnsan olmaktan utanmadığın tek andır, ağaçlar gibi, çiçekler gibi, köpekler, kuşlar, kediler, bildiğin-bilmediğin bütün hayvanlar gibi ıslandığın an. Doğanın bir parçası olduğunu hissedersin. Manzaraya dışarıdan bakan kibirli insanlardan uzakta, o manzaranın bir parçası olursun. Irkının kendini beğenmişliğini unutur, bir böcek kadar özgür, sunarsın kendini doğaya. Yalan yoktur o anda. Aldatma yoktur.
- "Sırılsıklam olmuş bir köpek geçti yoldan. Bir ara durup bana baktı. Arka ayağıyla kulağını kaşıyıp devam etti hayatına. Hiçbir zaman o kadar özgür davranamayacağımı düşündüm. İnsanım ben çünkü. Her gün giyinmek, her gece soyunmak zorunda olan bir insan..."
Yekta Kopan - Aile Çay Bahçesi - Şu anda, tam da şu anda, ruhumu silkeleyen öpüşünü hatırlamaya çalışıyorum.
- Sen, ey fısıltılı şarkı, ardında hesaplaşması bitmeyen bir tarçın kokusu bırakıp gittin ya, işte o geceden beri lanet okuyorum aklını çelen yıldızların puştluğuna. Göz kırpmasalardı sana, düşmezdin gecenin idam etmeyi seven karanlığına.
- Bu yorgun saatlerde değil, gün ışığının tazeliğinde sev beni. Bu gece değil, yarın sabah öp beni.
- Kitaplardan başka nefes alacağım balkon kalmadı gerçeklikler şehrinde. Bilinen en eski usulle süngere dalan avcıdan farkım yok, öyle dalıyorum yazının okyanusuna. Her vurgunda, bir sonraki kitaba açıyorum ciğerlerimi. Parçalansa bedenim korkmam, kaç kere yeniden çizdim kendimi defterlerime.
- Değil mi ki rüyalar, gün boyu sakatlanan zihinlerimizin koltuk değnekleri.