Gökyüzünde iki ay birden vardı. Biri küçük, biri büyük. Yan yana duruyorlardı. Büyük olanı görmeye alışık olduğu aydı. Dolunaya yakın, sarımtıraktı. Fakat hemen yanında, başka bir ay daha vardı. Tuhaf bir şekli vardı; biraz itici, rengi üzerinde yosun bitmiş gibi uçuk yeşildi. İşte, Aomame'nin görüş alanına giren manzara buydu.
(...)
Yıl 1984 ve Japonya-Tokyo'dayız.
Keşke senin gibi kendimden emin bir şekilde söyleyebilsem bunu.
Tuhafsın, dedi Ayumi, gülerek. Bu kadar net gerçekler konusunda kendinden emin olmana ne gerek var ki?
Şu an tam olarak anlatamam, ama ben bunların net gerçekler olduğunu söyleyemem.
Söyleyemez misin? dedi Ayumi, hayretle. Bunun nedenini ya da neler hissettiğini anlamam mümkün değil, ama hangi yılda, nerede olursak olalım senin yürekten sevdiğin biri var. Benim açımdan baktığında hayranlık uyandırıcı bir şey. Benim için öyle biri yok.
(...)
Gökyüzünde iki ayın olduğu kurguyu Pupa Hava'dan almıştı. Tengo o dünyayla ilgili daha uzun ve karmaşık, elbette tamamen kendine ait bir öykü yazmaya çalışıyordu. Kurgunun aynı olması sonraki günlerde sorun haline gelebilirdi. Fakat Tengo, gökyüzünde iki ayın olduğu bir öyküyü her ne pahasına olursa olsun yazmak istiyordu. Sonrasında olacakları, vakti geldiğinde düşünebilirdi.
(...)
Burası olmayan dünyada, insanlar bizimle aynı şeyleri yapıyorlar. Öyleyse burası olmamasının anlamı ne acaba?
Burası olmayan dünyada olmanın anlamı, buradaki dünyanın geçmişini yeniden yazabilmek, dedi Tengo.
Dilediğince ve kafana estiği şekilde yeniden yazabiliyor musun?
Evet.
Geçmişi yeniden mi yazmak istiyorsun?
Sen istemez misin?
Kadın başını iki yana salladı. Ben geçmişi ya da tarihi yeniden yazmayı aklımdan hiç geçirmem. Şu anı yeniden yazmayı düşünebilirim gerçi.
Fakat geçmişi yeniden yazacak olursan, doğal olarak şu an da değişir. Şu an dediğin, geçmişteki birikime göre oluşur ne de olsa.
Diğer Haruki Murakami Sözleri ve Alıntıları
- Sen o rüyanın asıl sahibisin ve o rüyaya sen de katıldın. O yüzden yaşadığın rüyada olanlar yüzünden sorumluluğu sen almalısın. Nihayetinde bu rüya, senin ruhunun karanlıklarından geçip gelerek ortaya çıkmadı mı?
- Bir adın olmayınca seni anımsamakta sıkıntı çekerim. Öylesine bir ad vermek istedim. Bir adın olursa bazı durumlarda rahat edersin.
- Artık özgür olduğumu düşünüyordum. Gözlerimi kapatıp yalnızca ne kadar özgür olduğumu düşündüm. Oysa özgür olmanın ne anlam ifade ettiğini, henüz tam olarak anlayabilmiş değildim. Anlayabildiğim tek şey, artık yalnız olduğumdu. Yalnız ve bilmediğim bir yerde. Pusulasını ve haritasını kaybetmiş bir gezgin gibi. Özgür olmanın anlamı bu muydu acaba?
- Ölümün yaşamın sonu değil bir parçası olduğunu öğrenmiştim.
Doğruydu bu. Yaşayarak ölümü besliyoruz. - Herkesin hayatında artık geri dönülemez bir noktaya geldiği olur. Nadiren de artık daha ileri gidemeyebiliriz. O noktaya geldiğimizde, bu iyi bir şey de olsa kötü bir şey de olsa, sessizce kabullenmekten başka çaremiz olmaz. İşte bu şekilde hayatta kalmayı başarırız.
- Gözlerini kapatman, hiçbir şeyi değiştirmez.
Gözlerini kapattın diye, hiçbir şey silinip gitmez. Bu bir yana, gözlerini bir sonraki açışında herşey daha da kötüleşir. Biz işte böyle bir dünyada yaşıyoruz, Nakata.
Adam gibi gözlerini aç!
Göz kapamak, korkakların işidir.
Gerçeklere göz yummak çok alçakçadır.
Sen gözlerini kapatıp kulaklarını tıkasan bile zaman akmaya devam eder.
Emin adımlarla. - Herkesin hayatında artık geri dönülemez bir noktaya geldiği olur. Nadiren de artık daha ileri gidemeyebiliriz. O noktaya geldiğimizde, bu iyi bir şey de olsa kötü bir şey de olsa, sessizce kabullenmekten başka çaremiz olmaz. İşte bu şekilde hayatta kalmayı başarırız.
- Gözlerini kapatman, hiçbir şeyi değiştirmez.
Gözlerini kapattın diye, hiçbir şey silinip gitmez. Bu bir yana, gözlerini bir sonraki açışında herşey daha da kötüleşir. Biz işte böyle bir dünyada yaşıyoruz, Nakata.
Adam gibi gözlerini aç!
Göz kapamak, korkakların işidir.
Gerçeklere göz yummak çok alçakçadır.
Sen gözlerini kapatıp kulaklarını tıkasan bile zaman akmaya devam eder.
Emin adımlarla. - Bu dünyadaki insanların çoğu romanın gerçek değerini anlamaz. Fakat dünyanın akışının dışında kalmak da istemezler. O yüzden de, ödül alıp gündeme gelen kitaplar olduğunda satın alıp okurlar. Gençler, hele de liseli kızlar.
- Neden birini çok sevmek, aynı zamanda o insanı derinden yaralamakla aynı olsun ki? Yani eğer öyleyse, birini çok sevmenin ne anlamı var ki?