Derda'nın gözleri ve bilinci mezarlık evine - AlıntıSöz

Derda'nın gözleri ve bilinci mezarlık evine varınca açıldı. Tam olarak, kendisini aldıkları yere bırakan beyaz önlüklü üç adam evden çıkıp kapıyı kapatınca. Eli, en son göğsünde duran kitabı aradı ama boşta kaldı. Hızla doğrulup, gözleriyle parmaklarını evin her yerinde dolaştırdı. Ama Tutunamayanlar'ı bir türlü bulamadı. Sonra birden durdu ve hıçkırır gibi güldü. Ne gerek var, diye düşündüm. Kaybetsem ne olur? Nasıl olsa okudum!
O günden sonra Derda, Tutunamayanlar'ı asla aramadı. Ve bir rüya gibi paramparça hatırladığı beyaz binayı bir daha düşünmedi. Oysa o bina, Derda'nın doğduğu gün, üstelik onun uğruna yükselmişti toprağın üstünde. Oysa o bina, Derda içinden çıkıp gidince yeniden gömülmüştü yosun yeşili tepeye. İki yaşlı adam ve koridordaki yüzlerce insan kaçabilsin diye ağır ağır girmişti, yıllar önce çıktığı yere. Koridordakiler, delik siyah kapıdan zamanında çıkabilmiş ve anlamlarıyla birlikte hayatlarını da kurtarmışlardı. Yaşlı adamlar ise odada kalıp birbirlerine bakmış ve gülümsemekle yetinmişlerdi. Ne de olsa görevleri sona ermiş ve ölüm adındaki dinlenme zamanı nihayet gelmişti. Ölüm adındaki paydos... İkisi de anlamıştı. Söktükleri son kalbin, adını yıllar önce duydukları, Derda'ya ait olduğunu. Anlamadıkları tek bir şey vardı. Onu da Kızılderili sordu: Neydi o kitap?
Gülümsemişti Filipinli. Sonra da konuştu: Bilmiyorum ama öyle bir kitap olmalı ki... Yutkunup devamını getirmişti.
Öyle bir kitap ki, sayesinde milyonlarca insan hayatının anlamına kavuştu!