Delilik, artık devlete karsı bir tehdit olusturmayan sıradan bir hastalık mertebesine indirgenmistir. Deliliğin bireyselliğini ve hayal gücünü yitirmesiyle birlikte devlet daha da totaliter olmustur. Delilik, devlet otoritesi altına girdiği oranda özgürlüğünü yitirmistir. Devlet, deliliği bir hastalık olarak
tanımlamak ve akıl sağlığı eğitimi yoluyla engellemek suretiyle onu iğdis etmis; deliliği tanımlama ve sınıflandırma yoluyla onu standartlaştırmıştır. Deliliğin resmi tanımlayıcısı olan Amerikan Psikiyatri Derneği (APA), görüşleri hemen hemen tüm ülkeleri etkilediği için, Delilik Krallığı'nı yönetimi altına almıştır. Bu dernek, İyi bir general, verdiği komutlara uyulacağını önceden bilen generaldir özdeyişini uygulamaktadır bir anlamda. Böylece, Amerikan Psikiyatri Derneği, tüm potansiyel muhalefet kaynaklarının önünde gitmiş oluyor. Örneğin, bundan elli yıl önce olduğu gibi, kadınların zekâ düzeyinin erkeklerinkinden düşük olduğuna inancını taşımıyorlar artık. Ona gücünü kazandıran bilim ya da bilgi değil, budur iste. Bu değişim kaçınılmazdı, çünkü kadınlar oy kullanma hakkını kazanmışlardı. Akıl sağlığı camiası, olası muhalefet güçlerini her zaman ustaca sezip iktidarını sürdürmesini sağlayacak değisikliği yapmıstır. Aynı sekilde, escinselliği bir akıl hastalığı olmaktan çıkarma kararı da 1970'lerde, APA tarafından verilmistir. Psikoloji ders kitaplarında ve psikologların eğitim programlarında yıllardır anormal olarak tanımlanan bir davranıs ve kisilik biçimi, bir çırpıda anormal sayılmaktan çıkmıstı. Neden? Bu değisimi mazur gösterecek bilimsel bir tartısma olmamıstı. Aslına bakılırsa, escinsellik önceleri bir akıl hastalığı, davranıs bozukluğu olarak sınıflandırıldığı zaman da bir bilimsel tartısma olmamıstı. Kararın değismesini sağlayan, escinsel hareketinin gelismesi, siyasi gücünün giderek artması olmustu. Muhalefetin potansiyel bir politik güce sahip olduğu tüm vakalarda, kurulu düzen, akıl sağlığı konusundaki ölçütlerini değistirmistir. Bu tür bir esneklik ona daha da büyük bir siyasal güç sağlamıstır. Onlar, deliliğin mührünü tekellerinde tutmakla kalmıyorlar, aynı zamanda, kadınlar ve escinseller konularında olduğu gibi, her asimilasyon vakasıyla, taraftarlarının ve destekçilerinin sayısını artırıyorlar. Böylece, her zaferden sonra, önceleri marjinal olanlar (örneğin kadınlar ve escinseller) konusunda bu kurulusun inandırıcılığı artıyor ve diğer marjinalleri (sizofrenleri, yoksulları, etnik azınlıkları, sanatçıları, barış yanlılarını) ezme gücü de artmış oluyor. Bu marjinaller ve militanlar da kendi paylarına, kuruluşun deliliği belirleme sultasını sorgulamak yerine, kendilerinden öncekilerin yolunu izliyor ve bundan böyle deli kabul edilmemeleri için onlara basvuruyorlar. Bu eylemleri ise kuruma güç ve hatta inandırıcılık kazandırıyor.
Diğer Gündüz Vassaf Sözleri ve Alıntıları
- Söylemeyen kalmadı. Orduya yapılan harcama, sağlık, eğitim, çevre koruması gibi alanlara yapılsa bir yeryüzü cenneti olabilirdi dünyamız. Nedir bu dünyanın askerden, savaştan çektiği? - İşgal ordularının girdikleri yerleri yağma, talan etmesi, kadınların ırzına geçilmesi, savaşlardan ve askeri manevralardan çevrenin tahribatı, ulusal değerlerin zedelenmesi, ibadet yerlerinin hakaret görmesi, istila karşısında insanların göçe zorlanması.
- Türümüzün bir özelliği bu. Bir yandan beş para etmeyen şeylere dünyanın parasını verir, bir yandan da maddi değeri yok diye dünyanın en güzel şeylerinin bedava olduğunun farkına varmaz ya da küçümseriz.
- Çocuk sahibi olmamızın en temel nedeni, bunu yapma gücüne sahip olmamız tabii. O kadar maymun iştahlıyız ki, yapabileceğimiz ne varsa çoğunu yapmaya çalışıyoruz. Yapabildiğimiz için yapıyoruz, yapmayı seçtiğimiz ya da yapmaya karar verdiğimiz için değil. Sırf yapabiliyoruz diye çocuk yapmak olacak iş mi?
- İnsanlarla tanışıp karşılaşmaktan çok, faydacı anlaşmalar yapıyoruz. Daha "merhaba" dediğimiz anda, "Bu ilişkiden ne gibi bir fayda sağlayabilirim acaba?" düşüncesi geçer aklımızdan. İlişkiler, insanın evrensel "birlikteliği" üzerine kurulmaktan çok, kesin amaçlar üzerine inşa edilir.
- Ölüm insan için en büyük bilinmeyen olmuştur. Aynı zamanda en büyük korku kaynağı. Bilinmeyenin korkusunu azaltmanın en temel yollarından biri, ölümden sonraki yaşamı tartışan, açıklayan ve vaat eden din olmuştur. Bilinen şeyden korkulmaz. Cehennem ve ceza kavramlarını içeren dinlerde bile, insan kendisini cennet bahçelerine götürecek eylemler sayesinde ölüm korkularını bertaraf edebilir.
- Çoğumuz, daha bir seçim bile yapmadan önce belli bir tarafın üyesi olup çıkarız. Daha doğrusu, önce birtakım kimlikleri benimseyip, sonra da bunları birer seçimmiş gibi rasyonalize ederiz. Daha doğuştan bize yafta gibi "yapıştırılan" adlarımızla yaşama başlarız. Din, ideoloji, takım taraftarlığı gibi şeyler de, içinde büyüdüğümüz ailenin, toplumsal ve fiziksel çevrenin bir fonksiyonu olarak yakamıza yapıştırılır.
- Bizim totaliter cinsel kimliklerimizi, rollerimizi, beklentilerimizi en çığırtkan biçimde sömürenler reklamcılardır. Satışa çıkarılan nesne, ister su ya da esans, ister makineli tüfek ya da sabun olsun, "erkek" adamla "dişi" kadın hemen her zaman, o ürünün satılmasına yardım eden bir imaj olarak kullanılır. Sömürücü olduklarını bile bile onların kendi totaliter imajlarımız aracılığıyla ürünlerini satın almaya bizi ikna etmelerine izin veririz. Seks iyi satar. Totaliter seks imajına itaat edilir.
- Kendimizi olduğumuz gibi kabul edinceye dek bizi tutsak edecek kahramanlar. Süpermenler ve tanrılar yaratmaya devam edeceğiz. Özgür toplumda kahramanlara yer yoktur. Özgür insanın kahramanları olmaz.
- İş günü süresince tutsak olduğumuz gerçeğini o kadar kabullenmişizdir ki, onun dışındaki saatlerden "serbest zamanımız" diye söz ederiz. Serbest saatlerin tam tersi, hemen hepimizin işte olduğu gündüzlerdir.
- Özgürlük, güç merkezleri tarafından sunulan şıklardan birini özgürce seçmekle sınırlı.