Bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler, büyülü bir aynaydı bu ve müthiş bir yansıtma gücü vardı. Böyle bir olmasaydı dünya hala bataklık ve balta girmemiş ormanlardan ibaret olurdu. Savaşlarda zafer kazanıldığı duyulmazdı. Hala geyiklerin iskeletleri ile kırık koyun kemiklerini birbirine sürter çakmak taşı verip koyun derisi ya da gelişmemiş zevkimizi hangi basit süs eşyası tatmin edecekse onu alırdık... Çar ve Kayzer ne taç giyerler ne de tahttan inerlerdi. Uygar toplumlarda hangi işe yararlarsa yarasınlar, bütün şiddet ya da kahramanlık eylemlerinde aynalar gerekirdi. İşte bu yüzden Napoleon da Musollini de kadınların erkeklerden aşağı olduğunda bu kadar ısrarcıdırlar. Eğer onlar aşağıda olmasalardı kendileri büyüyemezlerdi. Bu da çoğunlukla kadınların erkeklere gerekli olduğunu kısmen de olsa açıklamaya yarıyor. Ayrıca erkeklerin kadının eleştirisi karşısında ne kadar tedirgin olduklarını, aynı eleştiriyi yapan bir erkeğin verebileceğinden daha fazla acı vermeden, erkeği daha çok öfkelendirmeden kadının, bu kitap kötü, bu resim zayıf filan demesinin nasıl olanaksız olduğunu da açıklamaya yetiyor. Çünkü eğer kadın gerçeği söylemeye başlarsa aynadaki görüntü büzülür; erkek hayata uyum sağlayamaz olur. Kahvaltıda ve akşam yemeğinde kendini olduğundan bir kat daha büyük göremezse hükümler vermeye, vahşileri uygarlaştırmaya, yasalar koymaya, kitaplar yazmaya, süslenip ziyafetlerde nutuk çekmeye nasıl devam eder? ... Ana görüntüsü çok önemli çünkü zindeliği besler, sinir sistemini harekete geçirir. Kaldırın o görüntüyü, o zaman erkek ölebilir, tıpkı kokainsiz kalan kokainman gibi.
Diğer Virginia Woolf Sözleri ve Alıntıları
- Geçmişe yönelik bir keder, şimdiye duyulan kaygı o sesi frenliyor.
- Sanki sadece o görsün diye güzel bir gül açmıştı...
- Sevmek insanı yalnızlaştırıyor, diye düşündü.
- Dünya kırbacını kaldırmıştı; nereye indirecekti acaba?
- Şimdi dünyada hiç kimse için şöyledir ya da böyledir demeyecekti. Kendini çok genç hissediyordu; aynı zamanda da inanılmaz yaşlı. Her şeyin içinden bir bıçak gibi keserek geçiyordu; aynı zamanda da dışarıdan bakıyordu her şeye. Taksileri seyrederken dışarıda, ta deniz kıyısında ve bir başına olduğu duygusu vardı içinde sürekli; bir tek gün yaşamanın bile çok, çok tehlikeli olduğunu hissetmişti hep.
- Ama, incecik bir düş bu. Kağıttan bir ağaç bu. Her şey daha soluk sanki. Gideceğim şimdi kitaplığa, bir kitap alacağım, okuyacağım, bakacağım; yine okuyacağım, bakacağım. Çiçekler toplayacağım; bir tek demet yapacağım çiçekleri, sımsıkı tutacağım, sunacağım - Ah! Kime?
Varlığımın akışını durduran bir şey var; derin bir ırmak bir engeli zorluyor; sarsıyor, çekiyor; merkezdeki bir düğüm direniyor. Ah, üzüntü bu, acı bu. Bayılıyorum, gücüm kesiliyor. Kime vereceğim şimdi, bütün bu benden, benim sıcak, benim her şeyi sızdıran bedenimden dökülenleri? Çiçeklerimi bir araya toplayacağım, sunacağım - Ah! Kime?
Vereceğim, zenginleştireceğim; bu güzelliği yeniden yeryüzüne döndüreceğim. Çiçeklerimi bir tek demette toplayacağım, elimi uzatmış yaklaşarak sunacağım onları - Ah! Kime? - ''İnsanlar olgunlaştıkça "taraflara" inanmayı bırakırlar. ''
- ''Aynı kitaba bu "bu müthiş bir kitap" hem de "bu değersiz bir kitap" denmektedir. Hayır, değerlendirme yapmak, zamanın hoş geçmesini sağlamakla birlikte, tüm uğraşların en gereksizidir ve değerlendirme yapanların dediklerine boyun eğmek tutumların en onursuzudur. Yazmak istediklerini yazdığın sürece önemli olan tek şey budur, bunun yüzyıllarca mı yoksa yalnızca saatlerce mi önemli kalacağını kimse söyleyemez.''
- Sevmek, insanı yalnız kılıyor.
- Annem beyaz çoraplar örüyor hala, önlükler dikiyor; ben çocuğum daha; ama seviyorum, nefret ediyorum.