Bu düşler yetmişti, yetmişti de artmıştı, insanın yüreğini bunaltıp soluksuz bırakan, insanın kanını kurutan, derken birden Maya olarak kendilerini açığa vuran ve insanı soytarı gibi geride bırakıp kaybolan bütün bu yaşantılardan, sevinçlerden ve acılardan örülmüş şeytani örgüden iyice gına gelmiş, her şeyden gına gelmişti; ne kadın istiyordu artık ne çocuk; ne tahtta ne zaferde ne de intikamda, ne mutlulukta ne de bilgelikte, ne saltanatta ne de erdemlerde gözü vardı. Tek istediği şey huzurdu, sondu tek istediği şey, bu oldum olası dönüp duran çarkı durdurmak, bu arkası gelmeyen görüntüler oyununun işini bitirmekti; kendi kendini huzura kavuşturmak istiyordu, bir zaman istediği gibi tıpkı, son savaşta düşman üzerine atılıp sağa sola kılıcını indirdiği, sağdan soldan kılıçların üzerine indiği, sağındaki solundakilerin vücutlarında yaralar açtığı, vücudunda yaraların açıldığı ve sonunda yere yığılıp kaldığı zaman istediği gibi. Peki sonra? Sonra bir baygınlık, bir uyuklama ya da bir ölümle geçirilecek bir ara. Ve hemen ardından yeniden uyanış, yaşam ırmaklarını yüreğinden içeri, o korkunç, güzel ve tüyler ürpertici görüntüler selini yeniden gözlerinden içeri koyveriş, ardı arkası kesilmeden, kurtuluşsuz, bir dahaki baygınlığa, bir dahaki ölüme kadar. Ölüm denen şey belki de bir ara, kısa süreli bir mola, bir oh deyişti, ama ardından yola devam edilecekti tekrar, yaşamın esriklik ve umutsuzluk dolu çılgınca oyununda yeniden binlerce figürden biri olunacaktı. Ah, hiçbir şeyin işi bitmiyordu, son diye bir şey yoktu.
Dasa, bir tedirginlikle yeniden kalkıp ayaklarının üzerine dikildi. Mademki halka şeklinde oynanan bu kahrolası oyunda dur durak yoktu, mademki yüreğinde bir kor gibi yanan o biricik isteğin gerçekleşme umudu bulunmuyordu, o zaman su kabını yeniden doldurup yaşlı adama götürebilir, onun emrini yerine getirebilirdi; aslında adamın emir vermeye hakkı yoktu. Bir hizmette bulunması istenmişti kendisinden, bir iş havale edilmişti, boyun eğerek bu işi yerine getirebilirdi, eli boş oturmaktan ve canına kıymak için yöntemler icat etmekten daha iyiydi böylesi; zaten genelde söz dinlemek ve hizmet etmek, başkalarına söz geçirip sorumluluk taşımaktan çok daha kolay, çok daha olumlu, çok daha masum ve sağlığa yararlıydı, bu kadarını biliyordu. Haydi öyleyse, Dasa, al kabı, güzel güzel suyla doldur, götür ver efendine!
Diğer Hermann Hesse Sözleri ve Alıntıları
- "...Sık sık anne ve babam hakkında da yine böyle düşünmüşümdür. Onlar sanır ki, ben kendi çocuklarıyım ve kendileri gibiyim. Ama her ne kadar kendilerine sevgi beslemem gerekse de, gerçekte onlara yabancı, onların anlayamayacağı biriyim. Benim başlıca önemli gördüğüm şeyi, yani ruhumu fazla önemsemez, buna verdiğim önemi gençliğime sayar, yahut benim bir kaprisim gözüyle bakarlar. Öte yandan beni sever, benim uğruma hiç bir özveriden geri kalmazlar. Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde."
- İlk kez tadıyordum ölümü ve ölümün tadı acıydı, çünkü doğmaktı ölüm, korkunç yenilikler karşısında duyulan dehşet ve ürküntüydü.
- Sızlanıp yakınacaksın da eline ne geçecek? Her şeyin hayırlı bir yol izleyip olması gerektiği gibi olduğunu, hiçbir şeyin başka türlü olamayacağını gerçekten göremiyor musun?
- O zamanlar kendini harcamış, yaşam denilen şeye tümüyle gözlerini kapamıştı. Yaşam da buna uymuş, kendisine hiçbir istek yöneltmemişti. Bunun sonucu olarak toplumdan soyutlanmış, işi haylazlığa vurmuş, yaşamın dışında sadece bir seyirci konumunda bulunmuştu.
- İşime geldiği gibi yaşadım hep, elimin altında bol bol özgürlük ve güzellik vardı, ama ben hep yalnız kaldım.
- Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde.
- Bilmediği şey değildi, biri kalkıp mutluluğuyla ya da erdemliliğiyle böbürlenip büyüklendi mi, bunun arkasında bir bit yeniği olurdu hep.
- Cumartesi akşamını yaptık. Bütün bir hafta canını dişine takıp çalıştıktan sonra, bu akşamın insana ne hoş geldiğini bilemezsin sen.
- Yaşam konusunda bir fikrin vardı; içinde bir inanç, bir beklenti yaşıyordu; eylemlere, acılara, özverilere hazırdın. Ama yavaş yavaş anladın ki, dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor; yaşam, kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar, radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir.
- "Senin ruhun bütün dünyadır,"