Bir er, bir kızı sever de alamaz, bu yüzden çılgına dönerse kanındaki delilik burada yatışır. Ben Almıla
ile birlikte doludizgin buraya doğru at sürerken birden gür bir ışığın sallanmasıyla durmuştuk.
Karanlıkta bir ses: Durun! İlerde ölüm var diye bağırıyordu. Bizi uyaran ses Uçar Kam'ın sesiydi.
Bize yol göster. Duramayız diye cevap verdim. Ardımdan gelebilirler diye haykırdım.
Ardınızda gelen yok. Emniyettesiniz diye gönlümüzü ferahlatıp mağarasında konuk rtti. Altmış
yıl sonra geldiğim halde o günü hâlâ hatırlıyorum. Altmış yıl sonra... Altmış yıl dile kolay. Bu altmış
yıl nice erleri, yiğitleri toprak etti. Hepsi kayboldular. Kara Kağan, Işbara Alp, Kür Şad... Yamtar,
Saçar, Gök Börü, Üçoğul, Sülemiş, Arık Buka, Buğra, Karabudak... Hepsi öldü... Almıla.... O da öldü.
Yalnız ben kaldım. Ben, kocamış Binbaşı Pars...
Diğer Hüseyin Nihal Atsız Sözleri ve Alıntıları
- Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu... - Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın... - Hayat ölümün başlangıcıdır.
- Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu... - Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın... - Hayat ölümün başlangıcıdır.
- "Ummadık yerden gelen iyilik ve nezaket insanları daha çok sarar ve sarsar."
- "Acizleri layık olmadıkları mevkilere geçiren bir devlet batar!"
- "Bana insanlardan mı bahsediyorsun?" demişti. "İnsanlar mazide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. Bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir."
- "Hakikaten şu insanlar pek müz'iç mahluklardı. Kendi akıllarının üstünlüğüne inanarak başkasına öğüt vermekten vazgeçmiyorlar, fakat kendi gülünçlüklerini, zavallılıklarını da bir türlü idrak edemiyorlardı."