''Barış olduğu gün,'' diyor, ''ben, on beş gün hiç ayılmayacağım.'' ''Ne on beş gün ne bir ay,'' diyor ötekiler. ''Geberip gidene kadar içeceğiz be! He hey! Geberene kadar içeceğiz.'' Sabırla, birer birer, usul usul, umutlarını kırmak, hayallerini yok etmek, korkunç, aklın almayacağı kadar korkunç koşulları çırılçıplak onlara göstermek ve onlara herkesten, her şeyden ve en önemlisi, kendi kendilerinden nefret etmeyi öğretmek gerek. O zaman... bu kez bakan Schneider'dir, düşüncelerini okuyormuş gibi. Haşin bir bakış, Brunet de aynı haşin gözlerle ona bakıyor. ''Zor olacak,'' diyor Schneider. Brunet, kaşlarını kaldırıyor, bekliyor. Schneider, ''Zor olacak,'' diyor tekrar. ''Hangisi zor olacak?'' ''Bize bir bilinç kazandırmak. Çok zor olacak...''
Diğer Jean Paul Sartre Sözleri ve Alıntıları
- Saat üç. Bir şey yapmak isterseniz, bu saat ya çok geç ya çok erkendir.
- ''Bu sevinçli,akıllı uslu insan sesleri arasında yalnızım.Bütün bu adamlar,vakitlerini dertleşmekle,aynı fikirde olduklarını anlayıp mutluluk duymakla geçiriyorlar.Aynı şeyleri hep birlikte düşünmeye ne kadar önem veriyorlar!''
- Ardımda, kentin içinde, geniş ve dümdüz yollarda, lambaların soğuk aydınlığında, yaman bir toplumsal olay can çekişiyordu, pazar gününün bitişiydi bu.
- "Her yanda tertemiz, gülümseyen, ama gözleri tükenmiş, boşalmış yüzler."
- Şimdi kimse için hiç bir şey düşündüğüm yok. Sözcük aramak gibi endişem bile kalmadı,Sözcükleri, şöyle ya da böyle belirlediğim yok, bırakıveriyorum ağzımdan, az çok çabuk, kendiliklerinden çıkıyorlar. Çok zaman, sözcüklerden yoksun oldukları için düşüncelerim de sisli. Garip ve eğlenceli biçimlere bürünüp yitip gidiyorlar; hemen unutuyorum bu düşünceleri.
- Benim bildiğim nesnelerin insana dokunmaması gerekir. Çünkü canlı değillerdir. Aralarında yaşar, onları kullanır, sonra yerlerine koyarız. Onlar sadece yararlıdır. Oysa bana dokunuyorlar... Geçen gece deniz kıyısında, çakıl taşını elime aldığım zaman ne duyduğumu şimdi daha iyi anlıyorum. İçim bayılır gibi olmuştu. Bu duygunun çakıl taşından geldiğinden kuşkum yok... ellerde duyulan bir çeşit bulantı bu.
- "Ben geçmişimi nerede saklayacağım? Geçmişinizi cebinizde saklayamazsınız. Onu koyacak bir evimiz olmalı. Gövdemden başka şeyim yok. Yapayalnız bir adam, yalnız gövdesiyle hatıraları durdurup saklayamaz. Hatıralar üzerinden geçip gider onun."
- Değişen hiçbir şey yok ama yine de her şey başka bir biçimde varolup gidiyor. Anlatamıyorum. Bulantıya benziyor bu, ama aynı zamanda onun tam tersi. Sonunda başımdan bir serüven geçiyor, kendimi sorguya çekince kendimin, kendim olmaklığımın ve burada bulunmaklığımın başımdan geçtiğini görüyorum. Geceyi yarıp geçen benim. Bir roman kahramanı gibi mutluyum.
- Varolan her şey, nedensiz ortaya çıkar, zavallılığı yüzünden varoluşunu sürdürür ve rastgele ölür. Kendimi geriye doğru verip gözlerimi kapıyorum. Ama o anda, imgeler kendilerini toparlayıp sıçrıyor ve kapalı gözlerimi varoluşla dolduruveriyorlar. Varoluş insanın sıyrılamadığı bir doluluktur.
- Saat üç. Bir şey yapmak isterseniz, bu saat ya çok geç ya çok erkendir.