Allah´a dayan, sa´ye sarıl, hikmete râm ol... Yol varsa budur, bilmiyorum başka Çıkar yol ...
Diğer Mehmet Akif Ersoy Sözleri ve Alıntıları
- ...
Hâkimiyyet ne imiş, öğreniniz kıymetini.
Yoksa, onsuz ne şu dünyâ kalır İslâm'a, ne din...
Kuşatır millet-i mahkûmeyi hüsrân-ı mübin.
Müslümanlık sizi gâyet sıkı, gâyet sağlam,
Bağlamak lazım iken, anlamadım, anlayamam,
Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?
Fikr-i kavmiyyeti şeytan mı sokan zihninize?
Birbirinden müteferrik bu kadar akvâmı,
Aynı milliyyetin altında tutan İslâm'ı,
Temelinden yıkacak zelzele kavmiyyettir.
Bunu bir lâhza unutmak ebedî haybettir.
Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez...
Son siyâset Türklük, o siyâset yürümez.
Sizi bir âile efrâdı yaratmış Yaradan;
Kaldırın ayrılık esbâbını artık aradan.
Siz bu da'vâda iken yoksa, iyâzen-billâh,
Ecnebîler olacak sahibi mülkün nâgâh.
Diye dursun atalar: > Kal'a, içinden alınır.<
Yok ki hiçbir işiten...Millet-i merhûme sağır!
Bir değil mahvedilen devlet-i İslâmiyye...
Girdiler aynı siyâsetle bütün makbereye.
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.
Bırakın eski hükûmetleri meydandakiler
Yetişir, şöyle bakıp ibret alan varsa eğer.
İşte Fas, işte Tunus, işte Cezayir, gitti.
İşte Îrân'ı da taksîm ediyorlar şimdi.
Bu da gayetle tabî'î, koşanındır meydan;
Yaşamak hakkını kuvvetliye vermiş Yaradan.
Müslüman, fırka belâsıyle zebun bir kavmi,
Medenî Avrupa üç lokma edip yutmaz mı?
Ey cemâat, yeter Allah için olsun, uyanın...
Sesi pek müdhiş öter sonra kulaklarda çanın!
Arzı oynattı yerinden yıkılırken Îran...
Belki bir kıl bile ürpermedi sizden, bu ne kan!
Hiç sıkılmaz mısınız Hazret-i Peygamber'den,
Ki uzaklardaki bir mü'mini incitse diken,
Kalb-i pâkinde duyarmış o musîbetten acı?
Sizden elbette olur rûh-i Nebî da'vâcı.
Ey cemâat, uyanın! Yoksa, hemen gün batacak.
Uyanın! Korkuyorum: Leyl-i nedâmet çatacak.
Ne vapurlar trenler sizi bîdâr etti!
Ne de toplar bu derin uykuya bir kâr etti!
Sizi kim kaldıracak, sûru mu İsrâfil'in?
Etmeyin... Memleketin hâli fenâlaştı... Gelin!
Gelin Allâh için olsun ki zaman buhranlı;
Perdenin arkası -Mevlâ bilir amma- kanlı!
...
Süleymâniye Kürsüsünde ( syf- 168 ) - Birinci zümreyi teşkil eden zavallı avam,
Bıraksalar edecek tatlı uykusunda devam.
Bugün nasîbini yerleştirince kursağına;
''Yarın'' nedir? Onu bilmez, yatar dönüp sağına.
Yıkılsa arş-ı hükûmet, tıkılsa kabre vatan,
Vazifesinde değil; çünkü ''hepsi Allah'tan!''
Ne hükmü var ki, esasen yalancı dünyanın?
Ölürse, yan gelecek cennetinde Mevlânın.
Fena kuruntu değil! Ben derim, sorulsa bana:
''Kabul ederse cehennem ne mutlu, amca, sana!'' - Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile...
Âlem aldatmaksa maksad, aldanan yok nâfile!
Kaç hakikî Müslüman gördümse, hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem ama, galiba göklerdedir!
İstemem, dursun o pâyansız mefâhir bir yana..
Gösterin ecdâda az çok benzeyen bir kan bana!
İsterim sizlerde görmek irkınızdan yâdigâr,
Çok değil, ancak necib evlâda lâyık tek şiâr.
Varsa şayet, söyleyin, bir parçacık insâfınız:
Böyle kansız mıydı -hâşâ- kahraman eslâfınız?
Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdâsına?
Benzeyip şîrâzesiz bir mushafın eczâsına,
Hiç görülmüş müydü millet can evinden rahnedâr?
Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi?
Böyle âdet miydi bî-pervâ, yemek insan leşi?
Irkımızdır çiğnenen, evlâdımızdır doğranan...
Hey sıkılmaz! Ağlamazsan, bâri gülmekten utan!..
''His'' denen devletliden olsaydı halkın behresi:
Pâyıtantından bugün taşmazdı sarhoş nârası!
Kurt uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi,
Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.
Lâkin, aşk olsun ki, aldırmaz da otlarmış eşek,
Sanki tavşanmış gelen, yahut kılıksız köstebek!
Kâr sayarmış bir tutan ot fazla olsun yutmayı...
Hasmı, derken, çullanırmış yutmadan son lokmayı!...
Bir hakikattır bu, şaşmaz, bildiğin üslûba sok:
Hâlimiz merkeple kurdun aynı, asla farkı yok.
Burnumuzdan tuttu düşman; biz boğaz kaydındayız;
Bir bakın: hâlâ mı hâlâ ihtiras ardındayız!
Saygısızlık elverir... Bir parça olsun arlanın:
Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanın!
Davranın haykırmadan nâkûs-u izmihlâliniz...
Öyle bir buhrâna sapmıştır ki, zira, haliniz:
Zevke dalmak şöyle dursun, vaktiniz yok mâteme!
Davranın, zîra gülünç olduk bütün bir âleme,
Bekleşirken gökte yüz binlerce ervâh, intikam;
Yerde kalmış na'şa benzer kavm için durmak haram!
Kahraman ecdâdınızdan sizde bir kan yok mudur?
Yoksa: istikbâlinizden korkulur, pek korkulur! - Bekayı hak tanıyan, sa'yi bir vazife bilir; Çalış, çalış ki beka, sa'y olursa hakkedilir.
- İnsan kalabilmek batmakta rezilin gözüne Acırım tükürüğüme billahi tükürsem yüzüne
- Halik?ın namütenahi adı var en başı Hak, Ne büyük şey kul için, Hakk?ı tutup kaldırmak!
- Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince, Günler şu heyulayı da er geç silecektir, Rahmetle anılmak ebediyet budur amma, Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir..
- Ne güzel söyledin, oğlum, Hoca sultandı evet. Yoktu dünyada esir olduğu hiçbir kuvvet. Hele sen yoldaşımın halini görseydin o gün, Eskisinden de perişandı... - Tabii, sürgün.
- Yıkandım bir ömürdür döktüğüm yaşlarla, yetmez mi..?
- Gök kubbenin altında yatar, al kan içinde, Ey yolcu, şu topraklar için can veren erler. Hakk?ın bu velî kulları taş türbeye girmez; Gufrâna bürünmüş, yalınız Fâtiha bekler.