1980 FENA HALDE LEMAN Attilâ İlhan Fena Halde Leman edebiyatımızda eşsiz 'yalnızlık' romanıdır. Eserin bütün kişileri, cinsel tabuların ve çifte ahiakın boyunduruğunda kendilerini birbirlerinden gizleyerek yanlış anlamalara yol açarlar ve yapayalnız kalırlar. Başta Leman, eşcinsel eğilimlerine karşın, eşi Kermoya 'mükemmel' bir kadın gibi görünmek istemekte; Demokrat Parti mebusu Kermo, Leman'da eşcinsel bir kadını sevmeye çalışmaktadır... İşin içine böylesi cinsel karmaşalar girince, Attilâ İlhan'ın romanı elbette yadırganacaktı. Füsun Akatlı şöyle saptıyor: Romanımızdaki çeşitli yönsemelere ilgi duyan, on sekiz yaşından büyük bütün okurlara da, tabu sanılan bir korkuluğu yıkınakla belki yazınımızda yeni izleksel kanallar açacak olan bu romanı okumalarını salık veririm. Aynı sancılarla yaşamış Leman Korkut, kendisini aşkla sevmiş ama cinsel isteklerinden daima 'örtünmüş' kocasının yokluğunu büsbütün hisseder. İkinci Dünya Savaşı Paris'inden, Demokrat Parti yılları ve İzmir'den, ayrıca tasavvuf dünyasının gönül eğitiminden derin izdüşümlerle yüklü Fena Halde Leman, bence, Attila İlhan'ın roman alanındaki başyapıtıdır. . . . (...) hayatta kimse kimseyi anlayamaz, kimse kimsenin yerini tutamaz, aşk dediğimiz, ya vahim bir yanlış anlaşılmadır, ya kötü bir hayal kurma tarzı: iki kişinin ikisi de, öbürünün yerine hayal kurmaya kalkıştığından, sukutu hayaller eksik olmaz! Sen dediğime kulak ver, kendimizden başkasını sevemiyoruz; sevdiğimiz, şahsiyetimizin dışlaştırılmış, bir başkasının üzerinde somutlaştırılmış hayali; o başkası da kendisini üçüncü bir şahıs üzerinde dışlaştırır, somutlaştırır; arada ahenk kurulamaz, nasıl kurulsun, sevdiğimizle tanıdığımız farklı! Muvaffak bir çift, yalnızlığa tahammülü yüksek iki insan demek, beraber bile olamamış, kesişmesi bile zor!
Diğer Selim İleri Sözleri ve Alıntıları
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- Sevgi nedir diye sormuyorum çünkü çok az biliyorum, sevgi yaşadıklarımın hiçbiri değil. Ben sormuyorsam bu adamlar gibi şimdi nerde, şimdi ne yapıyor, alışılmış sözcükleriyle bunları sormuyorsam kimse için, yaşadıklarıma sevgi gözüyle bakamam. Bir filmi seyrederken yalnızsam ve sormuyorsam içimden nasıl bulurdu o, bir kitabı okuyup da bir şeyler düşünmüşsem ve onunla tartışmayı aklımdan bile geçirmemişsem, çay içerken, neskafe için su kaynatırken, kapının zili çaldığında yüzünü şöyle bir görüp bir sözcükle, adıyla anmıyorsam, hayır, sevgiyle en küçük bir ilintisi yok bunun.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- Bu, epeydir acı çeken, belki de bütün yaşamı boyunca - söyleyemediği, dile getiremediği, dışa vurmadığı - acılar çekmiş bir insana ağlamaktı ve bu insan benim annemdi.
- Sevdiğim bir şiiri okurken, bir romanı, bir öyküyü ya da bir filmi anlatırken de gözlerim dolar, ağlarım çoğu kez. Karşımdaki kişiler, bundan tedirginlik duyarlar.
- Gözlerindeki o camı andıran, sonra yavaşça biriken, dolan, yuvasına sığamayarak taşan yaşların, gözyaşlarının nedeni nasıl açıklanır?