1976 FİKRİMİN İNCE GÜLÜ Adalet Ağaoğlu Fikrimin İnce Gülü, daha ilk adımda bozuk düzeni vurgular; bozuk düzenin posasını çıkardığı Bayram'ın portresiyle başlar. Adalet Ağaoğlu sözümona kapitalistleşme sürecindeki Türkiye'yi, tüketim toplumunda yitmiş bir 'köylü-işçi'yle birbirine koşut kurguda dile getirir. Bayram sadece bir köylü-işçi değildir. Yaşadığı düzende, yaşadığı farklı ortamlarda 'biçimlendirilmiş' bir insandır, salt kendi çıkarını seçmiş, kendi bireyci kurtuluşunu ülkü edinmiştir. Düzene uydukça uymakta, giderek insanın insanla ilişkisinde sevgisizliğin batağına düşmektedir. Romancı, çevremizde birçok Bayram' ın yaşadığına işaret eder. Almanya'dan -son üç yılda iyice çökmüş- Türkiye'ye dönmektedir Bayram, altındaki son model Mercedes otomobilden duyduğu sonsuz övünçle... Bir yolculuk romanı gibi görünen Fikrimin İnce Gülü, derinlerinde, insanı yalnız başka insanlardan değil, kendinden bile koparmanın, 'şeyleştirme'nin ardına düşer. Şeyleşme ve şeyleştirme Bayram' da iç içedir. Çünkü Bayram, hem Opel fabrikasında çalışırken, daha lüks bir otomobilin sahibi olmak istemekte, hem de nihayet kavuştuğu Mercedes'ine Balkız adını verecek kadar geçmişine bağlı kalmaktadır... Fikrimin İnce Gülü'nün yayınlandığı günlerde Bayram'ı çok tartıştığımızı hatırlıyorum. Yazar, yeni toplumun var ettiği 'zihniyet'i açımlayarak belki de hepimizi ürkütmüştü. Kullanılırken çürüyen, sınıf atlayarak, kendi sınıfının değerlerine sahip çıkmayarak yükseldiğini sanırken alçalan ve alçaltılan Bayram' da belki hepimizden izler, izdüşümler vardı. Bayram, hem onca yakınlıklarını gördüğü V eligillerin devriimiş otomobilleri yanından 'ya başıma kalırlarsa!' diye hiç oyalanmadan, başarısını, Mercedes sahibi oluşunu gösterebileceği Türkiye'ye dönüşünü geciktirecek bu kazaya bulaşmadan geçer; hem de onları, dostlarını ikide birde anımsamadan edemez. Böylesine trajik sayısız göndermeden sonra, yok edişler, yok edilişler ortamını gözler önüne sermiş romancı son sözü söyleyecektir: Hiçbir yolun ucunda, kimse Bayram'ı beklemiyor. . . . Orda, bu Mercedes'in içine daha çok yaraşacağını sandığı, bir zaman öncesinin tutkulu bakışlı, kıvılcımlı, esmer delikanlısını görmeyi umuyor. Nerde? Aşağı doğru damar damar sarkan yanakları, sağ gözünün altındaki bir yanık izi, derine kaçmış gözleri, sarı-kara yüzünde cansız, mat, sigara isi bir kırçıllıkla uzayıvermiş sakallarıyla; ağzını açtıkça sol üstten ikisinin eksikliği hemen görünen dişleriyle karşılaştıkça içini biber yutmuş gibi bir acılık çabucak dalayıp geçiyor.
Diğer Selim İleri Sözleri ve Alıntıları
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- Sevgi nedir diye sormuyorum çünkü çok az biliyorum, sevgi yaşadıklarımın hiçbiri değil. Ben sormuyorsam bu adamlar gibi şimdi nerde, şimdi ne yapıyor, alışılmış sözcükleriyle bunları sormuyorsam kimse için, yaşadıklarıma sevgi gözüyle bakamam. Bir filmi seyrederken yalnızsam ve sormuyorsam içimden nasıl bulurdu o, bir kitabı okuyup da bir şeyler düşünmüşsem ve onunla tartışmayı aklımdan bile geçirmemişsem, çay içerken, neskafe için su kaynatırken, kapının zili çaldığında yüzünü şöyle bir görüp bir sözcükle, adıyla anmıyorsam, hayır, sevgiyle en küçük bir ilintisi yok bunun.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- Bu, epeydir acı çeken, belki de bütün yaşamı boyunca - söyleyemediği, dile getiremediği, dışa vurmadığı - acılar çekmiş bir insana ağlamaktı ve bu insan benim annemdi.
- Sevdiğim bir şiiri okurken, bir romanı, bir öyküyü ya da bir filmi anlatırken de gözlerim dolar, ağlarım çoğu kez. Karşımdaki kişiler, bundan tedirginlik duyarlar.
- Gözlerindeki o camı andıran, sonra yavaşça biriken, dolan, yuvasına sığamayarak taşan yaşların, gözyaşlarının nedeni nasıl açıklanır?