1973 İZMİR'İN İÇİNDE Samim Kocagöz Memet Fuat'ın 1964'te kaleme getirdiği ilginç bir görüşü var: Samim Kocagöz'e gelince diyor, yıllarca önce Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun söylediği sözü, 'Edebiyattan önce yapılacak çok iş var' sözünü o kadar ileri götürdü ki, yazdıklarını okumak bir görev oldu nerdeyse, 'tat alma' ile hiç ilgisi kalmadı. 1973 tarihli İzmir'in İçinde bu görüşü bence bütünüyle doğruluyor. Romanı, üslûbu, kişileri, konusu, olay örgüsü açısından okumuyorsunuz. Tam tersine, roman kişileri, özellikle emekli Albay Nazif Tınaztepe aracılığıyla, hep onların değişik değişik söylemlerinde, İstiklal Savaşı'ndan 27 Mayıs'ın hemen sonrasına, Türkiye'nin yakın tarihini, siyasal dönemleri, birbirinin devamı sorunları okuyorsunuz. Samim Kocagöz'ün kalabalık aile sahneleri, kentsoylu yaşaması, farklı kesimlerden kişilerin ev ve iş dünyalarıyla bezemek istediği bu roman, bir yandan da, baştan sona tartışmalar toplamıdır: Cumhuriyet'in kuruluş sebepleri, Cumhuriyet sonrasında gerçekleştirilenler, gerçekleştirilemeyenler; halk neden Demokrat Parti'yi tuttu, Demokrat Parti halkı vaatleriyle aldattı mı; sosyalistlerin bu ülkedeki varoluş sorunları; 27 Mayıs öncesinin olayları, ordunun bu gidişe bir dur demesi zorunluğu vb... Daha önce Yılan Hikâyesi'nde DP'nin CHP'yi adamakıllı sarstığı 1946 seçimlerine değinmiş Kocagöz, bu kez, Amerika-DP işbirliğini öne çıkarır. Nazif Tınaztepe şöyle der: Düşman, yine vatanın harem-i ismetine girmiş; kızlarımızı iğfal ediyor, oğullarımızı kurşunluyor! Sultan Reşadlar, Vahdettinler, Damat Feritler iş başında! Dahası, geleceğe yönelik kehanette bulunuşlar; 1970'lerde, Kocagöz adeta kendini tutamamış, Hidayet Bey'in ağzından 2000'lerin Türkiye'sini çiziyor: . . . Belki iki bin yılında, çok geç kalınmakla birlikte, Türkiye'de Marx'ın dediği, bütün koşullarıyla gerçekleşecek. Buysa benim dünyam değil. Zaten ben, o günleri göremeyeceğim. Başından beri bu davada da yoktum. Eee, benim için yapılacak iş, şimdiye dek edindiğim servetin bir parçasını harcayarak, ömrümün kalan yıllarını hoşça geçirmek olacak.
Diğer Selim İleri Sözleri ve Alıntıları
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- Sevgi nedir diye sormuyorum çünkü çok az biliyorum, sevgi yaşadıklarımın hiçbiri değil. Ben sormuyorsam bu adamlar gibi şimdi nerde, şimdi ne yapıyor, alışılmış sözcükleriyle bunları sormuyorsam kimse için, yaşadıklarıma sevgi gözüyle bakamam. Bir filmi seyrederken yalnızsam ve sormuyorsam içimden nasıl bulurdu o, bir kitabı okuyup da bir şeyler düşünmüşsem ve onunla tartışmayı aklımdan bile geçirmemişsem, çay içerken, neskafe için su kaynatırken, kapının zili çaldığında yüzünü şöyle bir görüp bir sözcükle, adıyla anmıyorsam, hayır, sevgiyle en küçük bir ilintisi yok bunun.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- Bu, epeydir acı çeken, belki de bütün yaşamı boyunca - söyleyemediği, dile getiremediği, dışa vurmadığı - acılar çekmiş bir insana ağlamaktı ve bu insan benim annemdi.
- Sevdiğim bir şiiri okurken, bir romanı, bir öyküyü ya da bir filmi anlatırken de gözlerim dolar, ağlarım çoğu kez. Karşımdaki kişiler, bundan tedirginlik duyarlar.
- Gözlerindeki o camı andıran, sonra yavaşça biriken, dolan, yuvasına sığamayarak taşan yaşların, gözyaşlarının nedeni nasıl açıklanır?