1969 KURT KANUNU Kemal Tahir Kurt Kanunu yayınlandığında edebiyat çevrelerinin büyük bir kesimi Kemal Tahir' e ve eserine artık adeta düşmandı. Devlet Ana fırtınasından sonra yollar iyice ayrılmış, Bozkırdaki Çekirdek (1967) Köy Enstitüleri'ne yönelik olumsuz eleştirileriyle 'tartışma' ötesi suçlamalara sebep olmuştu. Kurt Kanunu İzmir Suikasti'nin romanıdır. Sezai Coşkun, Esir Şehrin Hür İnsanı'nda şöyle saptıyor: Kurt Kanunu'nda olay (İzmir Suikastı) ve Mustafa Kemal, İttihatçıların bakış açısıyla anlatılmaktadır. Romanda Kemal Tahir, İttihatçıların İaşe Nazırı Kara Kemal Bey'i yansıtıcı kahraman olarak kullanır ve Cumhuriyet yönetimine yönelik eleştirilerini dile getirir. Tepkiler sürüp giderken, Kemal Tahir'i ve Kurt Kanunu'nu, yönettiği Papirüs dergisinde Cemal Süreya savunmuştu. Suç mu Atatürkçü olmamak? diye soruyordu Cemal Süreya. Bu yazıdan sonra, Kurt Kanunu bir 'roman' olarak değerlendirilmeyecek, bütünüyle bir ihanet, suç kitabı sayılacaktı... Bunca yıl sonra, Kurt Kanunu yeniden okunduğunda, bambaşka görüngülerden değerlendirilebiliyor Kurt Kanunu'nun yazılışma da tanıklık ettim. Bu eser, Kemal Tahir için, kendisiyle, yaşam serüveniyle de bir 'ödeşme' romanıydı. Hiç adeti değilken, o dönemde, sık sık 1938 Bahriye Davası olaylarını anlatırdı... imparatorluktan Cumhuriyet'e geçişte pek çok meselenin hiç değilse-'anıldığı' Kurt Kanunu, Kara Kemal'in siyaset üzerine enikonu yoğun ve yer yer uzun konuşmalarıyla kurulmuştur. Rauf Mutluay'ın belirttiği gibi, bu uzun konuşmalar, söylemler eserin estetik bütünlüğünü bir ölçek zedeler. Ne var ki, İnsanlık Sorumu adını taşıyan üçüncü ve son bölüm, Kemal Tahir'in hangi iç sancılarla meseleler karmaşasına yol aldığına işaret eder.
Diğer Selim İleri Sözleri ve Alıntıları
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- Sevgi nedir diye sormuyorum çünkü çok az biliyorum, sevgi yaşadıklarımın hiçbiri değil. Ben sormuyorsam bu adamlar gibi şimdi nerde, şimdi ne yapıyor, alışılmış sözcükleriyle bunları sormuyorsam kimse için, yaşadıklarıma sevgi gözüyle bakamam. Bir filmi seyrederken yalnızsam ve sormuyorsam içimden nasıl bulurdu o, bir kitabı okuyup da bir şeyler düşünmüşsem ve onunla tartışmayı aklımdan bile geçirmemişsem, çay içerken, neskafe için su kaynatırken, kapının zili çaldığında yüzünü şöyle bir görüp bir sözcükle, adıyla anmıyorsam, hayır, sevgiyle en küçük bir ilintisi yok bunun.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- Bu, epeydir acı çeken, belki de bütün yaşamı boyunca - söyleyemediği, dile getiremediği, dışa vurmadığı - acılar çekmiş bir insana ağlamaktı ve bu insan benim annemdi.
- Sevdiğim bir şiiri okurken, bir romanı, bir öyküyü ya da bir filmi anlatırken de gözlerim dolar, ağlarım çoğu kez. Karşımdaki kişiler, bundan tedirginlik duyarlar.
- Gözlerindeki o camı andıran, sonra yavaşça biriken, dolan, yuvasına sığamayarak taşan yaşların, gözyaşlarının nedeni nasıl açıklanır?