1936 SİNEKLİ BAKKAL Halide Edib Adıvar İnci Enginün, Sinekli Bakkal romanı, hayata daha geniş bir bakış açısından bakarak, mâzinin değerlerini yeniden keşfetme ve yaşanan hayatta onların yerini arama çabası olarak yorumlanabilir diyor. Sinekli Bakkalı Mor Salkımlı Ev'le birlikte okumakta yarar var. Halide Edib, Mor Salkımlı Ev' de çocukluk-yeniyetmelik anılarını dile getirir. Burada da Abdülhamid çağı işlenmiştir. Geçen zamanın etkisiyle, yazardaki yorumlayış değişmeleri göze çarpacaktır. Yine Sinekli Bakkalın bir bölümünde, romancı, Rabia'yla Handan'ın kişilerini bir araya getirmiş, Handan'ı adeta tekrar yaşatmak istemiştir. Rabia'nın, Ne kadar da Frenk kaniarına benzemeye yeltenmişler dediği Handan bu sahnede belirip kaybolur... Samet Ağaoğlu, Halide Edib'in kimi romanlarında olduğu gibi, Sinekli Bakkal da da roman kişilerine bir türlü bürünemeyip, her kişide kendi görüşlerini, düşünüş ve duyuşunu yansıttığını ileri sürer. Rabia'yı örnek verir. Başta Rabia, bütün kişiler yeterince tahlil edilememiştir. Ruhi tezadar yerine yarım adamlar karşısında kalmış bulunuyoruz. 1964'te Rauf Mutluay, Halide Edib'in dekordan öteye geçemediğini yazar. Romandaki mahalle, sadece bir dekordur, cansız, kuru eksik. Halide Edib bu mahallede yaşamamıştır, mahallenin ruhunu bilmez. Mutluay, çocuk Rabia'ya romancının kendi elli yaşlar sınırında bilinciyle ancak kavrayabileceği düşünceler, değerlendirişler eklediğini, bu yüzden de Rabia'yı yaşatamadığını, bağışlanmaz yanlışa düştüğünü söylüyor.
Diğer Selim İleri Sözleri ve Alıntıları
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- Sevgi nedir diye sormuyorum çünkü çok az biliyorum, sevgi yaşadıklarımın hiçbiri değil. Ben sormuyorsam bu adamlar gibi şimdi nerde, şimdi ne yapıyor, alışılmış sözcükleriyle bunları sormuyorsam kimse için, yaşadıklarıma sevgi gözüyle bakamam. Bir filmi seyrederken yalnızsam ve sormuyorsam içimden nasıl bulurdu o, bir kitabı okuyup da bir şeyler düşünmüşsem ve onunla tartışmayı aklımdan bile geçirmemişsem, çay içerken, neskafe için su kaynatırken, kapının zili çaldığında yüzünü şöyle bir görüp bir sözcükle, adıyla anmıyorsam, hayır, sevgiyle en küçük bir ilintisi yok bunun.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- Bu, epeydir acı çeken, belki de bütün yaşamı boyunca - söyleyemediği, dile getiremediği, dışa vurmadığı - acılar çekmiş bir insana ağlamaktı ve bu insan benim annemdi.
- Sevdiğim bir şiiri okurken, bir romanı, bir öyküyü ya da bir filmi anlatırken de gözlerim dolar, ağlarım çoğu kez. Karşımdaki kişiler, bundan tedirginlik duyarlar.
- Gözlerindeki o camı andıran, sonra yavaşça biriken, dolan, yuvasına sığamayarak taşan yaşların, gözyaşlarının nedeni nasıl açıklanır?