1928 SODOM VE GOMORE Yakup Kadri Karaosmanoğlu Sodom ve Gomore, Mütareke dönemi İstanbul'unu maddi-manevi çöküşüyle dile getirir. Köşkler, konaklar, apartmanlar, otel odaları, beş çayları, akşam yemekleri, danslı suvareleriyle ölümcül bir debdebeyi canlandıran roman, Kurtuluş Savaşı'nı hazırlayan koşulların bir dökümü gibidir. 1960'ların sonunda, Atatürk Erkek Lisesi'nde -galiba son sınıfta- öğrenciyken, öğretmenimiz Rauf Mutluay'ın Sodom ve Gomore'yi okuduğunu görmüş, gözlerime inanamamıştım. Çünkü, demin dediğim gibi, bu roman yeni yazıya aktarılmamıştı. Mutluay'a, Yeni mi yayınlandı hocam? diye sormuştum. Bana Bilgi Yayınevi'nden gönderdiler, piyasaya henüz çıkmadı demekle yetinmişti Rauf Bey. Günlerce, Beyoğlu kitabevlerinde Sodom ve Gomore'nin peşine düştüm. Nihayet bir gün, birkaç hafta sonra, Sodom ve Gomore elimin altındaydı! Eser, ilençli imparatorluk başkenti İstanbul'u, Tevratta yer almış günahkar Sodom ve Gomore şehirlerine benzeterek başlar. Fethi Naci, Yüz Yılın Yüz Romanı'nda, Sodom ve Gomore için, Yazınsal açıdan, bence Yakup Kadri'nin en zayıf romanı diyor. Yazısında, eseri yazınsal açıdan pek değerlendirmediğinden dolayı, bu yargıya neden vardığını kavramak imkansız. Toplumsal, tarihi ve bireysel açılardan çok katmanlı Sodom ve Gomore'nin yeni incelemeler, yeni yorumlada değerlendirileceği kanısındayım; hatta bu eserin yazarı olarak 'insan' Yakup Kadri'nin kendisinin de...
Diğer Selim İleri Sözleri ve Alıntıları
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- Sevgi nedir diye sormuyorum çünkü çok az biliyorum, sevgi yaşadıklarımın hiçbiri değil. Ben sormuyorsam bu adamlar gibi şimdi nerde, şimdi ne yapıyor, alışılmış sözcükleriyle bunları sormuyorsam kimse için, yaşadıklarıma sevgi gözüyle bakamam. Bir filmi seyrederken yalnızsam ve sormuyorsam içimden nasıl bulurdu o, bir kitabı okuyup da bir şeyler düşünmüşsem ve onunla tartışmayı aklımdan bile geçirmemişsem, çay içerken, neskafe için su kaynatırken, kapının zili çaldığında yüzünü şöyle bir görüp bir sözcükle, adıyla anmıyorsam, hayır, sevgiyle en küçük bir ilintisi yok bunun.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- Bu, epeydir acı çeken, belki de bütün yaşamı boyunca - söyleyemediği, dile getiremediği, dışa vurmadığı - acılar çekmiş bir insana ağlamaktı ve bu insan benim annemdi.
- Sevdiğim bir şiiri okurken, bir romanı, bir öyküyü ya da bir filmi anlatırken de gözlerim dolar, ağlarım çoğu kez. Karşımdaki kişiler, bundan tedirginlik duyarlar.
- Gözlerindeki o camı andıran, sonra yavaşça biriken, dolan, yuvasına sığamayarak taşan yaşların, gözyaşlarının nedeni nasıl açıklanır?