1928 BEN DELİ MİYİM? Hüseyin Rahmi Gürpınar Bir sanatkâr tablosunda, bir romancı hikâyesinde bir deliyi bütün kızıl cinnetiyle tasvir edemeyecek midir? Romanın fezalar kadar geniş sahası her mevzu için açıktır. İçtimai ve bünyevî emrazın her çeşidi bütün üryanlıklarıyla hikâyelere girer. Devam ediyor Hüseyin Rahmi, doksan yıl önce, sanat karşısındaki hastalıklarımızdan birine teşhis koyarak: Adabı şaşı gözle görmeyelim. Bir hikâyede söyleyen romancının kendisi değildir. O da karakterler gibi afaki bir vaziyettedir. O, tespit ettiği müşahedeleriyle vakalar tertip eder. Utanma bilmeyen bir mecnunun deliliklerini tashih edemez, tabiatı göstermeye mecburdur. Bundan hikâyeciyi mesul etmek, sahnede rol iktizası çıldıran bir aktörü tımarhaneye sevke kalkışmaya benzer. Bizde bu ne tuhaf bir telakkidir! Hikâyedeki bütün kirlilikler, muharririn zatına atf ve isnat olunur. Fail hep odur. Şadan'ın delilik kuşkuları öylesine ustaca yazılmıştır ki, okur bu kuşkulada handiyse özdeşlik kurar. Kendi kendimize itiraftan bile kaçındığımız kimi olguları Şadan sınırsız bir iç dünya açıklığıyla konuşur, anlatır... İstanbul sokaklarında Şadan'la Kalender Nuri'nin gezintileri, sağa sola sataşmaları, ortalığı birbirine katmaları, groteskten hemen hep ürkmüş edebiyatımızda başlı başına bir cesaret örneği sayılabilir. Bununla birlikte, kara gülmeceden iğrence kadar uzanan çizgisinde, Ben Deli Miyim? hüzün dolu bir romandır. Romancı, çok şaşırtıcı biçimde, yoldan çıkmışlıklarını adeta teşhir ettiği kişilerini, önce okura sevimli kılar, sonra, git git, trajik yanlarıyla da yansıtır. Şadan için son cümle, Ben Deli Miyim?'in adına sanki tuhaf bir göndermedir: Fakat bedbalıtın kendi kafasına çektiği tane, o hasta dimağını dağıtarak ıstırapianna nihayet vermiş... Evet, ıstıraplar...
Diğer Selim İleri Sözleri ve Alıntıları
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- Sevgi nedir diye sormuyorum çünkü çok az biliyorum, sevgi yaşadıklarımın hiçbiri değil. Ben sormuyorsam bu adamlar gibi şimdi nerde, şimdi ne yapıyor, alışılmış sözcükleriyle bunları sormuyorsam kimse için, yaşadıklarıma sevgi gözüyle bakamam. Bir filmi seyrederken yalnızsam ve sormuyorsam içimden nasıl bulurdu o, bir kitabı okuyup da bir şeyler düşünmüşsem ve onunla tartışmayı aklımdan bile geçirmemişsem, çay içerken, neskafe için su kaynatırken, kapının zili çaldığında yüzünü şöyle bir görüp bir sözcükle, adıyla anmıyorsam, hayır, sevgiyle en küçük bir ilintisi yok bunun.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- Bu, epeydir acı çeken, belki de bütün yaşamı boyunca - söyleyemediği, dile getiremediği, dışa vurmadığı - acılar çekmiş bir insana ağlamaktı ve bu insan benim annemdi.
- Sevdiğim bir şiiri okurken, bir romanı, bir öyküyü ya da bir filmi anlatırken de gözlerim dolar, ağlarım çoğu kez. Karşımdaki kişiler, bundan tedirginlik duyarlar.
- Gözlerindeki o camı andıran, sonra yavaşça biriken, dolan, yuvasına sığamayarak taşan yaşların, gözyaşlarının nedeni nasıl açıklanır?