1922 KİRALIK KONAK Yakup Kadri Karaosmanoğlu Konağın kiralanması diye yorumluyor Handan İnci, sadece Naim Efendi'yi kızı ve torunlarıyla karşı karşıya getiren bir çatışma unsuru değildir. Konakların 'kiralanması' Osmanlı İmparatorluğu'nda bir dönemin kapanmasını simgeler ki romanın asıl teması da budur. Bu açıdan bakımı, idaresi güçleşen, üstelik eskiliği yüzünden gözden de düşen konak ile imparatorluk'un çöküşü arasında çarpıcı bir paralellik kurulmuştur. Handan İnci, ayrıca, konağın sona erişiyle birlikte, apartmanın saltanat kuruşuna da işaret ediyor: Naim Efendi'nin damadı apartman sevdalısıdır. Böylece, konak ve apartman, yeni toplumsal hayatta, bitişle başlangıcın simge yapılarıdır... ...Naim Efendi artık kendi köşesine çekilmiş yaşamakta, konak gibi o da handiyse ölümü beklemektedir. Roman, yitirilmiş hayatları ve incelikleri, irkiltici bir eğlence gecesinin gürültüsüne patırtısına boğarak sona erer. Seniha üzerinde duran eleştirmenler, onu Madam Bovary'ye benzetmişler. Ben, Seniha'nın yerli bir Emma olduğunu düşünmüyorum. O, romanımızda ilk kez, iyi ve kötü yanlarıyla, kendi bireyliğini açıkça dışa vurmuş kişi; Emma'nın hayalperestliğinin tam tersine, kendi olmak istemiş kişi. Seniha, tek bir meziyeti olduğunu söyler, (...) o da, hiç riyakâr olmayışımdır, her zaman, bilmeden, kendiliğimden açık sözlü, açık özlü bir kızdım. Başkalarının yargılarına, hatta yargılayışlarına hiçbir zaman önem vermemiş, kendi inandığı yolda yürümüştür... Ama içinde bulunduğu toplum, ne açık sözlülüğü ne kendi olmayı fazilet saymaktadır. Romancı ondan söz açtığı bir sahnede, atılmış bir demet zambak gibi diyor. Kiralık Konak, birbirinden güzel, unutulmayacak sahnelerle örülü bir romandır. Örnekse, demin andığım, o kalabalık kadrolu Büyükada sahnesi: Yakup Kadri bu sahnelerde 'figüran' konumundaki kişileri bile, birkaç fırça darbesiyle unutulmaz kılar. 1980'lerde, Atıf Yılmaz'ın önerisiyle, Kiralık Konak'ı senaryaya dönüştürmeye çalışmıştım. Bu tasarı gerçekleşmedi. Ama benim için büyük yararı oldu: Yakup Kadri'nin Kiralık Konak'ı adeta bir kameradan izler gibi yazdığını ayırt ettim. . . . Sonra redingot devri geldi ve redingot içinden yarı uşak, yarı kapıkulu, adî bir nesil türedi. Bu neslin en yüksek, en kibar simalarında bile bir saray hademesi hali vardı. Çoğu II. Abdülhamid Han devri ricalinden olan bu adamların her biri, bir hileyle efendilerinin arabasına binmiş seyisleri andırıyorlardı.
Diğer Selim İleri Sözleri ve Alıntıları
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- Sevgi nedir diye sormuyorum çünkü çok az biliyorum, sevgi yaşadıklarımın hiçbiri değil. Ben sormuyorsam bu adamlar gibi şimdi nerde, şimdi ne yapıyor, alışılmış sözcükleriyle bunları sormuyorsam kimse için, yaşadıklarıma sevgi gözüyle bakamam. Bir filmi seyrederken yalnızsam ve sormuyorsam içimden nasıl bulurdu o, bir kitabı okuyup da bir şeyler düşünmüşsem ve onunla tartışmayı aklımdan bile geçirmemişsem, çay içerken, neskafe için su kaynatırken, kapının zili çaldığında yüzünü şöyle bir görüp bir sözcükle, adıyla anmıyorsam, hayır, sevgiyle en küçük bir ilintisi yok bunun.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- Bu, epeydir acı çeken, belki de bütün yaşamı boyunca - söyleyemediği, dile getiremediği, dışa vurmadığı - acılar çekmiş bir insana ağlamaktı ve bu insan benim annemdi.
- Sevdiğim bir şiiri okurken, bir romanı, bir öyküyü ya da bir filmi anlatırken de gözlerim dolar, ağlarım çoğu kez. Karşımdaki kişiler, bundan tedirginlik duyarlar.
- Gözlerindeki o camı andıran, sonra yavaşça biriken, dolan, yuvasına sığamayarak taşan yaşların, gözyaşlarının nedeni nasıl açıklanır?