1922 ATEŞTEN GÖMLEK Halide Edib Adıvar Roman, Kurtuluş Savaşı'nın bütün heyecanıyla birlikte, İstanbul aydın çevrelerinin neden Ankara'nın yanında yer aldığını da saptıyor. Ateşten Gömlek, Türk'ün Ateşle İmtihanı'yla birlikte okunursa daha da anlam kazanabilir. Kurtuluş Savaşı anılarını dile getiren Halide Edib'le roman kişisi arasında, belli belirsiz, yine de dikkat çekici yakınlıklar söz konusu. Sultanahmet Mitingi'nin unutulmaz, romanlara (Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları), anılara geçmiş konuşmacısı Halide Edip, tıpkı Ateşten Gömlek'in Ayşe'si gibi, savaş sırasında Anadolu'da hastabakıcıdır. Ateşten Gömlek'te yalnızca düşmanlıklarıyla betimlenen Yunanlılar, Türk'ün Ateşle İmtihanı'nda savaş denilen yıkımın kişileridirler; cepheyi soran Onbaşı Halide'yle Binbaşı Nazım arasında savaşa dair çok acı bir konuşma geçer. Binbaşı Nazım şehit düşecektir; Nihayet diyor Halide Edib, hastaneye geldim. Hep gözümün önünde savaş ziyafetinin bulaşıklarıyla dolu, hastane denilen mutfak beliriyordu. Zavallı Türkler!.. Zavallı Yunanlılar!.. Zavallı dünya!.. 1920'lerin sonunda İngilizce yazılmış Türk'ün Ateşle İmtihanı'nı, 1950'lerde, Halide Edib Vedat Günyol'a yazdırtarak Türkçeye çevirmiş. Vedat Bey, bu çeviri sırasında, özellikle savaş, cephe sahnelerinde, Halide Edib'in durakalıp uzun uzadıya ağladığını anlatmıştı...
Diğer Selim İleri Sözleri ve Alıntıları
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- Sevgi nedir diye sormuyorum çünkü çok az biliyorum, sevgi yaşadıklarımın hiçbiri değil. Ben sormuyorsam bu adamlar gibi şimdi nerde, şimdi ne yapıyor, alışılmış sözcükleriyle bunları sormuyorsam kimse için, yaşadıklarıma sevgi gözüyle bakamam. Bir filmi seyrederken yalnızsam ve sormuyorsam içimden nasıl bulurdu o, bir kitabı okuyup da bir şeyler düşünmüşsem ve onunla tartışmayı aklımdan bile geçirmemişsem, çay içerken, neskafe için su kaynatırken, kapının zili çaldığında yüzünü şöyle bir görüp bir sözcükle, adıyla anmıyorsam, hayır, sevgiyle en küçük bir ilintisi yok bunun.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- Bu, epeydir acı çeken, belki de bütün yaşamı boyunca - söyleyemediği, dile getiremediği, dışa vurmadığı - acılar çekmiş bir insana ağlamaktı ve bu insan benim annemdi.
- Sevdiğim bir şiiri okurken, bir romanı, bir öyküyü ya da bir filmi anlatırken de gözlerim dolar, ağlarım çoğu kez. Karşımdaki kişiler, bundan tedirginlik duyarlar.
- Gözlerindeki o camı andıran, sonra yavaşça biriken, dolan, yuvasına sığamayarak taşan yaşların, gözyaşlarının nedeni nasıl açıklanır?