1920 İSTANBUL'UN BİR YÜZÜ Refik Halid Karay İlk adı İstanbul'un İçyüzü'ymüş bu romanın, sonra yazar, bütün İstanbul'u karalamaktan çekindiği için, İstanbul'un Bir Yüzü'nü yeğlemiş. Oysa eserde, örnekse Tevfik Fikret'in görkemli Sis şiirini andırır ilençler söz konusu değil. Refik Halid, yazarlık yaşamı boyunca sürdüreceği iyimserliğini daha ilk romanında sergilemiş. II. Abdülhamid döneminden Birinci Dünya Savaşı sonlarına kadar uzanan zaman diliminin romanı İstanbul'un Bir Yüzü. Yaşama biçimi, görenek, moda, çifte ahlak gibi olguları, eski ve yeni devrin insanlarını bir roman kişisinin anı defterinde kaleme getiriyor. Refik Halid siyasi seçimleri dolayısıyla hayli sıkıntılar yaşamıştır. İttihat ve Terakki döneminde Sinop'ta, Çorum, Ankara ve Bilecik'te sürgün. Milli Mücadele aleyhindeki yazıları yüz ellilikler listesine alınmasına yol açmış; yurtdışına çıkıyor ve geri dönemiyor; 1922-1938 arası Beyrut ve Halep'te sürgün. Yakup Kadri'nin Gençlik ve Edebiyat Hatıraları'nda ayrıntılarıyla anlatıldığı gibi, Atatürk'ün isteğiyle ve çıkartılan af yasasıyla yurda dönüyor. Kendisi de o günleri anılarında yazmış. Buna rağmen, uzun yıllar, 'yazarlığı' adeta gölgede bırakılmış. Pek çok kaynak, İstanbul'un Bir Yüzü ve Memleket Hikâyeleri dışında, Refik Halid'i küçümsüyor. Ne var ki, 1965'te ölümüne kadar, okur çevrelerince sevilmiş, benimsenmiş, el üstünde tutulmuş bir romancı.
Diğer Selim İleri Sözleri ve Alıntıları
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- Sevgi nedir diye sormuyorum çünkü çok az biliyorum, sevgi yaşadıklarımın hiçbiri değil. Ben sormuyorsam bu adamlar gibi şimdi nerde, şimdi ne yapıyor, alışılmış sözcükleriyle bunları sormuyorsam kimse için, yaşadıklarıma sevgi gözüyle bakamam. Bir filmi seyrederken yalnızsam ve sormuyorsam içimden nasıl bulurdu o, bir kitabı okuyup da bir şeyler düşünmüşsem ve onunla tartışmayı aklımdan bile geçirmemişsem, çay içerken, neskafe için su kaynatırken, kapının zili çaldığında yüzünü şöyle bir görüp bir sözcükle, adıyla anmıyorsam, hayır, sevgiyle en küçük bir ilintisi yok bunun.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- Bu, epeydir acı çeken, belki de bütün yaşamı boyunca - söyleyemediği, dile getiremediği, dışa vurmadığı - acılar çekmiş bir insana ağlamaktı ve bu insan benim annemdi.
- Sevdiğim bir şiiri okurken, bir romanı, bir öyküyü ya da bir filmi anlatırken de gözlerim dolar, ağlarım çoğu kez. Karşımdaki kişiler, bundan tedirginlik duyarlar.
- Gözlerindeki o camı andıran, sonra yavaşça biriken, dolan, yuvasına sığamayarak taşan yaşların, gözyaşlarının nedeni nasıl açıklanır?