1919 EFRUZ BEY Ömer Seyfettin Kısacık bir ömrü olmuş Ömer Seyfettin'in, otuz altı yaşında ölüyor. Edebiyat hayatıysa hayli zengin. Milli Edebiyat anlayışına bağlı hikâyelerinin yanı sıra, Yeni Lisan makalesiyle başlattığı dilde, konuşulan, sade Türkçenin yaygınlaştırılması çabası... Roman alanında da eser veriyor bu arada. Efruz Bey'i bir süre sonra, kurucuları arasında bulunduğu Asiller Kulübü'nde görürüz. O, şimdi, beysoyluluk hevesine kapılmış, kendisi gibi sahte asillerle düşüp kalkmaya başlamıştır... Çok geçmeden Bilgi Bucağı'nda milliyetçi bir kimliğe bürünecek, konferanslar verecektir. Bir ara Avrupa'ya gidip öğrenimini tamamlamaya, 'yükseltmeye' karar verir. Derken elişleri öğrenmeye çalışır, üç yıl ortalıkta görünmez, herkese Avrupa'ya gittiğini söyler. Böylece her gün yeni bir modaya, yeni bir felsefeye, yeni yeni dünya görüşlerine, siyasi eğilimiere kapılanmakta; işin aslı aranırsa, bir türlü kendi olamamaktadır. Efruz Bey bir düşseverden, bir aylaktan, benbencilikten öte kimlik edinemez. Yine de herkesi, özellikle başarıya ulaşmış, durmuş oturmuş kişileri küçümsüyor, hakkının yendiğine inanıyor. . . . Susuyorlardı. Efruz Bey bu kadar büyük, bu kadar alim bir adamın kendisine söyleyecek söz bulamamasma şaştı. Şaşkın şaşkın etrafına bakındı. Duvarlar meşhur büyüklerin resimleriyle doluydu. Bir köşede koca bir küre duruyordu. Kütüphaneler ağzı ağzına kitapla doldurulmuştu. Böyle bir odada oturan adam ömründe kitap açmasa alim olabilirdi.
Diğer Selim İleri Sözleri ve Alıntıları
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- "Hikâyelerinizde mâzi var. Biliyor musunuz, insan mâziye geri dönebileceğini sanıyor..."
- Sevgi nedir diye sormuyorum çünkü çok az biliyorum, sevgi yaşadıklarımın hiçbiri değil. Ben sormuyorsam bu adamlar gibi şimdi nerde, şimdi ne yapıyor, alışılmış sözcükleriyle bunları sormuyorsam kimse için, yaşadıklarıma sevgi gözüyle bakamam. Bir filmi seyrederken yalnızsam ve sormuyorsam içimden nasıl bulurdu o, bir kitabı okuyup da bir şeyler düşünmüşsem ve onunla tartışmayı aklımdan bile geçirmemişsem, çay içerken, neskafe için su kaynatırken, kapının zili çaldığında yüzünü şöyle bir görüp bir sözcükle, adıyla anmıyorsam, hayır, sevgiyle en küçük bir ilintisi yok bunun.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- Bir şey unutmuşum gibi geldi bana. Fakat ne? Her şeyim yanımda. Her zaman kahreden ikinci ses, "Siyah gözler unuttun" dedi. Anladım, içim ezildi.
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- İstese beni arayabilirdi. Arayıp sorardı. Bir hayalin ardındayım. Dostluklar belli yaşlarda, ilk gençlik dönemlerinde güzel. Ama ben çocuk kaldım, hiç büyümedim, hep sığ sularda..
- Bu, epeydir acı çeken, belki de bütün yaşamı boyunca - söyleyemediği, dile getiremediği, dışa vurmadığı - acılar çekmiş bir insana ağlamaktı ve bu insan benim annemdi.
- Sevdiğim bir şiiri okurken, bir romanı, bir öyküyü ya da bir filmi anlatırken de gözlerim dolar, ağlarım çoğu kez. Karşımdaki kişiler, bundan tedirginlik duyarlar.
- Gözlerindeki o camı andıran, sonra yavaşça biriken, dolan, yuvasına sığamayarak taşan yaşların, gözyaşlarının nedeni nasıl açıklanır?