-Ne var ki, onun için tekrar tekrar ölüp dirilsen bile, yine de yazgısının en küçük parçasını koparıp alamazsın ondan.
-Vasudeva, kendisin, önceden düşünmediği, bilmediği hiçbir şey söylememişti. Ama bildiği şeyler yapabileceği şeyler değildi, oğluna sevgisi daha güçlüydü bilgisinden, ona karşı şefkati de daha güçlü, onu kaybetme korkusu daha güçlüydü. Şimdiye kadar böylesine gönül verdiği bir başka şey olmuş muydu? Böylesine derinden sevmiş miydi bir başkasını, böylesine kör bir sevgiyle, böylesine acı çekerek, boşu boşuna sevmiş, ama yine de mutlu hissetmiş miydi kendini?
-Bu babada hayranlığını uyandıran ya da onu korkutan hiçbir şey yoktu. İyi bir insandı bu baba, bulunmaz bir insan, iyi yürekli ve yumuşak kalpli bir kişi. Belki çok dindar bir adamdı, belki de bir ermiş - bütün bunlar oğlanın gönlünü kazanmaya yetmeyen özelliklerdi. Sıkıcı bir babaydı bu, sefil kulübesine hapsetmişti onu, bırakmıyordu. Sıkıcı bir babaydı bu; bütün huysuzluklarını gülümsemeyle, bütün aşağılamalarını güler yüzle, bütün kötülüklerini iyilikle karşılaması, bu kocamış sinsi herifin iğrenç mi iğrenç bir hilesiydi. Babası bağırıp çağırsa, kötü davransa, daha çok hoşuna gidecekti.
-Beni dövmüyorsun, göze alamıyorsun çünkü; biliyorum, dindarlığınla ve hoşgörünle beni sürekli cezalandırmak, beni aşağılamak istiyorsun. Ben de senin gibi olayım istiyorsun, senin gibi dindar; senin gibi yumuşak kalpli, ayrıca senin kadar bilge! Ama işte söylüyorum, senin gibi olmaktansa bir soyguncu, bir katil olup cehenneme giderim daha iyi, yeter ki acı çektiriyim sana. Senden nefret ediyorum, sen benim babam değilsin, istersen yüzbin defa annemin aşığı ol!
Diğer Hermann Hesse Sözleri ve Alıntıları
- "...Sık sık anne ve babam hakkında da yine böyle düşünmüşümdür. Onlar sanır ki, ben kendi çocuklarıyım ve kendileri gibiyim. Ama her ne kadar kendilerine sevgi beslemem gerekse de, gerçekte onlara yabancı, onların anlayamayacağı biriyim. Benim başlıca önemli gördüğüm şeyi, yani ruhumu fazla önemsemez, buna verdiğim önemi gençliğime sayar, yahut benim bir kaprisim gözüyle bakarlar. Öte yandan beni sever, benim uğruma hiç bir özveriden geri kalmazlar. Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde."
- İlk kez tadıyordum ölümü ve ölümün tadı acıydı, çünkü doğmaktı ölüm, korkunç yenilikler karşısında duyulan dehşet ve ürküntüydü.
- Sızlanıp yakınacaksın da eline ne geçecek? Her şeyin hayırlı bir yol izleyip olması gerektiği gibi olduğunu, hiçbir şeyin başka türlü olamayacağını gerçekten göremiyor musun?
- O zamanlar kendini harcamış, yaşam denilen şeye tümüyle gözlerini kapamıştı. Yaşam da buna uymuş, kendisine hiçbir istek yöneltmemişti. Bunun sonucu olarak toplumdan soyutlanmış, işi haylazlığa vurmuş, yaşamın dışında sadece bir seyirci konumunda bulunmuştu.
- İşime geldiği gibi yaşadım hep, elimin altında bol bol özgürlük ve güzellik vardı, ama ben hep yalnız kaldım.
- Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde.
- Bilmediği şey değildi, biri kalkıp mutluluğuyla ya da erdemliliğiyle böbürlenip büyüklendi mi, bunun arkasında bir bit yeniği olurdu hep.
- Cumartesi akşamını yaptık. Bütün bir hafta canını dişine takıp çalıştıktan sonra, bu akşamın insana ne hoş geldiğini bilemezsin sen.
- Yaşam konusunda bir fikrin vardı; içinde bir inanç, bir beklenti yaşıyordu; eylemlere, acılara, özverilere hazırdın. Ama yavaş yavaş anladın ki, dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor; yaşam, kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar, radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir.
- "Senin ruhun bütün dünyadır,"