-??Ey tüccar! Haftalarca, aylarca, yıllarca ve on yıllarca, bu dünyada günahkârların gözlerini bağlayan, onları yollarından saptıran onca nimeti bire alıp ona, yüze, bine sattın durdun. Çil çil altınlar biriktirdin. Keseler dolusu paran ve ciltler dolusu senedin kasana artık sığmaz oldu. Fiyatlar düşecek, müşteri elini eteğini çekecek, işler kesat gidecek korkusuyla uykuların kaçtı, geceler ve gündüzler boyu endişe ve vesvese ile kıvrım kıvrım kıvrandın. Ama sonunda en zenginlerden bile zengin oldun. Gel gör ki gönül fakiri biri haline geldin. Heyhât! Aslında sen onca zahmete girip bunca parayı biriktirmezden önce söylemem gerekirdi. Fakat kısmet bu güneymiş. İşte söylüyorum şimdi: Doğrusu sen, ahireti bırakıp dünya işlerine dalmakla yanlış bir iş yaptın. Çünkü senin kısmetin ticarette değil, bendedir. Bu nedenle senden istediğim şey, yıllardır dişinden tırnağından artırarak biriktirdiğin servetini derhal fakire fukaraya dağıtman ve gelip Acıpayam?da beni bulman. Benim adım Salih?tir ve kısmetin de bendedir. Şimdi uyanır uyanmaz, kasabadaki senetleri borçlulara karşılıksız verir, paranı ver mallarını zebuna zelile dağıt, hemen Acıpayam?a gel ve oradaki dağa tırman. Ben, işte o dağın zirvesindeki bir münzeviyim. Yanıma gelip elimi eteğimi öp.?? Aksakallı dededen bu sözleri işiten Aptülzeyyat?ta şafak attı. Zamanında gırtlağından kısıp onca eza ve cefa ile artırdığı devasa serveti, kendini bilmez bir ihtiyarın fermanıyla hebâ olmak üzereydi. Bu münasebetsiz dede onun rüyasında, sermayesinin olmadığı, yıllar önce bir çırak olarak mesleğe yeni başladığı zamanlarda görünseydi, adamın isteğini canı gönülden kabul ederek gidip elini öper, ona müritlik edip gönlünü ve ruhunu zenginleştirir, ahret sermayesini büyütürdü. Ancak şimdi ticaretle küpünü çoktan doldurmuştu. Onca serveti, beyni bulanmış bir kıranta pîrin iki dudağı arasından çıkan abuk sabuk birkaç lakırdıya israf etmek hiç de akıl kârı sayılmazdı. Her şeyden öte, Aptülzeyyat kuru gürültüye pabuç bırakacak biri de değildi. Bu yüzden kendini toparladı ve dedeye şunları söyledi: -??Ey saçı sakalı ak, harmanisi pak, sözleri hak münzevi! Paramı pulumu, malımı mülkümü, zevki sefayı, dünyanın bütün nimetlerini terk edip tâ Acıpayam Dağı?na senin yanına gelip dizlerine kapanmamı, elini eteğini öpüp hayır duanı almamı istiyorsun. Peki benim yerimde sen olsan ne yapardın? Dağın başında inzivaya çekilerek, tefekküre dala dala, dünya nimetlerinden habersiz, saçını sakalını ağartıp ununu elemiş eleğini asmışsın. Belin bükülmüş, dişlerin dökülmüş. Bak! Peltek peltek konuşuyorsun. Bu halinle sen elbette, paraya pula değer verecek bir adam değilsin. Zaten bir ayağın çukurda. Ama vakit henüz geç sayılmaz. Dağın başında tefekkürle ziyan ettiğin onca zamandan sonra, iyisi mi sen gel de, kandilinin yağının giderek tükendiği hayatının şu son demlerinde, kuyruğu titretip rahmeti rahmana kavuşmadan bir nebze zevkü sefa içinde yaşa! Kısacası, benim kısmetim sende değil, senin kısmetin bendedir. Hem senin kefen parası olarak kıyıda köşede biriktirdiğin üç beş kuruşun da vardır. Bana gelirken o parayı da getir; ikimiz birlikte meyhanede kerhanede yeriz.??
Diğer İhsan Oktay Anar Sözleri ve Alıntıları
- "...düşünüyorum öyleyse varım. oldukça makul. fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: düşünen bir adamı düşünüyorum. düşündüğümü bildiğim için, ben varım. düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. böylece o da benim kadar gerçek oluyor. bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek ben ise bir düş oluyorum..."
- 'Boşluğun üzerine kuzeyi yayar ve hiçliğin üzerine dünyayı asar.'
- " Senin buraya gelmenin sebebi sadece bizim 'Gel' dememiz değil, ayrıca onların sana 'Git' demeleri. Hiç kimseye kötüdür deme. Aslında onlar, bilmeden iyilik eden insanlardır."
- " İlk kez öldürdüğünde bir değil, sanki bin kişiyi öldürmüş gibi olursun. Yeni doğmuş ve annesi tarafından emzirilen o bebeği öldürmüşsündür. Babasının başını okşadığı o çocuğu da, bir genç kıza aşkını ilan eden o delikanlıyı da, zavallı bir kadının kocasını da, savaşa giderken ailesi tarafından uğurlanan o masumu da..bütün bu kişileri öldürmüş olursun. İkinci kez birini öldürdüğünde alt tarafı bir tek kişi öldürmüşsündür. Üçüncü kez ise, kimseyi öldürmüş sayılmazsın."
- Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu
- ...kendi payıma ben dünyayı rüyalarımla keşfetmeye çalıştım. Bu yeterince cesur olmadığımın bir göstergesi olabilir. Aynı hatayı senin de yapmana yol açmak istemiyorum. Sana izin veriyorum, git. Git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onun binbir halinden korkma.
- ...kendi payıma ben dünyayı rüyalarımla keşfetmeye çalıştım. Bu yeterince cesur olmadığımın bir göstergesi olabilir. Aynı hatayı senin de yapmana yol açmak istemiyorum. Sana izin veriyorum, git. Git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onun binbir halinden korkma.
- Buna göre ölüler nasıl ki ışığı görmezlerse, yaşayanlar da karanlığı ölüler kadar iyi göremezlerdi. Ne var ki uyku, ölümün kardeşi olduğu için, uyuyan birisi karanlığı, sözgelimi gözlerini kapatmakla yetinen birinden daha mükemmel görebilirdi.
- Gücün kendisinin ölüm olduğunu da senden böylece öğrendim. Çünkü seni seyrettim. Ah ! Keşke dünyayı da senin gibi seyredip, senin ona baktığın gibi bakabilseydim! Oysa ben ona güç malzemesi olarak bakıp onda kendi karanlığımı gördüm. Hayatım boyunca görebildiğim en iyi, en güzel şey sendin (...)
- Kimseye kötüdür deme. Aslında onlar bilmeden iyilik yapan insanlardır.