- Osmanlı için söylüyorum, sen bu insanlara kültür verememişsin, dilini verememişsin, âdetini verememişsin, teşkilatını verememişsin, hiçbir şey verememişsin. Adam seni istemiyor. Şimdi bugün, sıkça Araplarla ilgili şunu işitiyoruz: ?Bizi istemeyen Suud Ailesi?dir...? Hayır, böyle bir şey yok. Ben Suudi Arabistan?da da bulundum, petrol şirketlerine danışmanlık yaptım, Libya?da arazide çalıştım. Halk da katiyen sevmiyor Osmanlı?yı. Türk dediğiniz vakit, ?Siz bize neler çektirdiniz? diyor. Hiç unutmuyorum bir gün Londra?da sevgili dostum Graham Evans?ın evinde kalıyorum. Graham Evans, hanımıyla bir davete gidecek, beni de, evde yalnız bırakmamak için, davet sahibinden izin alarak davet etti. Evine gittiğimiz kişi Billy isminde, hiç evlenmemiş, yaşlı bir adam. Belli ki entelektüel bir adam, zengin bir adam. Gittiğimizde gördüm ki, bizim dışımızda davetliler de var. Bunlardan birisi İskoçyalı bir bankacı, New York?ta yaşıyor, yanında da hanımı Fatma, Suriyeli. Masanın etrafında oturduk, Graham beni takdim etti. Fatma, benim Türk olduğumu duyar duymaz, ?Siz Türkler bize onu ettiniz, siz Türkler bize bunu ettiniz, sizin yüzünüzden biz bu halde kaldık vs? diye başladı verip veriştirmeye. Misafir olduğum bir yerde tatsızlık çıkarmanın manası yoktu, bir şey demedim. Sonunda ev sahibi dayanamadı, ?Bak Fatma? dedi ?Deminden beri Türklere sövüp duruyorsun. Şimdi unutma, senin yaşadığın yerdeki ilk tren yolunu onlar yaptı. Bugünlerde eski müstemleke imparatorluklarını kötülemek âdet oldu. Ben 23 yaşında Oxford?dan mezun oldum. İlk gittiğim yer Sudan?dı. Gittiğim dönemde Sudan, İngiliz İmparatorluğu?nun bir parçasıydı. Sudan?da trenler hareket ediyordu, çocuklar okula gidebiliyordu, millet yemek bulabiliyordu. Bugün bağımsız olmuş olan Sudan?a gidersen görürsün. Trenler bitmiş, okullar kalmamış, herkes birbirini yiyor. Türkler de bizim gibi böyle şeylere mani olmaya çalıştılar. Çok başarılı oldular diyemem, ama siz de onlara ihanet ettiniz? dedi. Bu konuşma üzerine kadıncağızın şikayetleri bitti. Şunun için anlatıyorum bütün bunları: Bir Suriyeli kadından bunları dinledim; Suudi Arabistan?da bizzat bulundum, orada halktan dinledim; Libya?daki köylüden dahi aynı şeyi dinledim. Hiç kimse birbirini aldatmasın, buradaki insanlar bizim Müslüman kardeşlerimizdir diye. Ne yapmış Türkler onlara? Fakir ve cahil bırakmışlar. Bu kadar. Bu yetiyor. Bingazi?ye gidiyorum, İtalyanca bilen var, Türkçe bilen yok. Cezayir?e bakalım, herkes Fransızca biliyor, Fransız mektebine gitmiş, gidiyor, öğreniyor, dünyaya entegre olabiliyor. Belki biraz iddialı bir tez olacak ama sömürge imparatorluklarının yüz sene gibi bir zaman erken çöktüğü kanaatindeyim. Yüz sene daha yaşasalardı dünyadaki bu sorunlar olmayacaktı. Bu felaketin da sorumlusu Amerika?dır. Bugün emin olunuz ki Hindistan dünyaya daha entegre bir toplum, hatta Pakistan dahi öyle. Nobel ödülü alan bir bilim adamı var Pakistan?ın. Hem de fizikte; barışta, edebiyatta değil. Fizikte Abdülsselam çıktı.
Diğer Celal Şengör Sözleri ve Alıntıları
- Atatürk'ün yapmak istediği, medeniyetten kastı, birbirinin fikirlerine tahammül edebilen, birbirinin fikirlerini eleştirerek, gözleme, mantığa dayanarak eleştirerek geliştirmeyi bilen bir toplum yaratmak. Fakat çelişkisel bir şekilde bunu yapabilmek için kendisi de bir dayatmada bulunmak zorunda. "Yanlışın üzerinde ısrar etmenize izin vermeyeceğim" diyor. Peki yanlış olduğunu nereden biliyor? Sırf o değil ki, aklı başında herkes biliyor bunu. Yani, Kızıldeniz'in bir asa ile yarılmadığını, Nuh Tufanının olmadığını, Adem ile Havva'nın rüzgar eserek çamurdan yaratılmadığını v.s. herkes biliyor. Atatürk şunu söylüyor: "Bu hurafelerin üzerine bir toplum bina edemeyiz. Sen buna inanmak istiyorsan inanabilirsin ama bunu dayatmana müsaade etmeyeceğim. Sizin dayatmanızdır ki, toplumu felakete götürdü, çürüttü, yok etti. Ben bu çökmüş toplumun çocuğuyum, yeni nesillerin bu felakette doğmasına müsaade etmeyeceğim."
- ... Paşa'nın arabasını görünce faytonlardan fırlarlar, Atatürk'e sarılırlar: "Paşam 400 senedir ilk defa meydan muharebesi kazanıyoruz, var olun!"
- (Yavuz) Selim kendisini İslam'ın başı, lideri ilan ediyor. İslamın başıyım derken de Türkiye'ye ilk defa Ortodoks İslam'ı sokuyor. O zamana kadar Osmanlı'da bu tür bir İslam geleneği yok. Osmanlı'da o döneme kadar Ahmet Yesevi'den bu yana sürdürülen daha liberal, dervişlerin yönettiği bir İslam geleneği var. Yavuz ilk defa Arap tarzı İslam'ı içimize sokuyor ve o dönemden itibaren Türkiye'nin çöküşü başlıyor.
- İspanyayı batırmak kolay mıdır? Beş yüz küsür yıl önce Kristof Kolomb keşfe çıkacakken ispanya Kralı'na gidiyor, o da "Önce Salamanca Üniversitesi'ne soralım" diyor. Senin ülkende böyle bir soruyu sorabileceğin kurum yok. O zaman da yok, şimdi de yok. Olsa bile sormaya niyetli, sormanın gerekli olduğunu düşünebilecek kapasitede yöneticilerimiz yok.
- Bilimsel düşünme, yani akıl ve bilgi yönünde eleştirebilme yeteneği olmayan veya pek az gelişmiş bulunan toplumlarda "ne yazsan gider" ölçütü geçerli olduğundan, gazetecilerin doğruyu yansıtma çabaları az gelişmiştir.
- Atatürk?ün meclisi sadece iki defa tehdit ettiği söylenir: Birincisi, Büyük Taarruz?dan evvel başkumandanlık görüşmeleri sürerken. Bu tehdidi de şu sözlerden ibarettir: ??Orduyu başsız bırakmadım, bırakmıyorum, bırakmayacağım.?? Diğeri de hilâfetin saltanattan ayrılması tartışmaları sürerken söylediği: ??Bu iş olacaktır. Ama bu arada bazı kafalar da kopabilir??sözleridir.
- Sumner, her toplumun kendi içinden yargılanması gerektiğini iddia ederek, dış kıstaslarla toplumların konumlarını belirlemenin yanlış olacağını öne sürmüştür.
- Dostları tarafından ??Allah?ın bir lûtfu??, düşmanları tarafından da ??deccal?? olarak betimlenmişse de bilimsel bir akıl ne birinci ne de ikinci yorumu ciddiye alabilir. Dâhi Atatürk, dehâsını belli bir yöntem izleyerek kullanmış ve başarıya ulaşmış, üstün yetenekli bir insandır.
- Eleştirel akılcılık, sorun çözmek için varsayım önermek ve önerilen varsayımları gözlem raporlarıyla kontrol ederek, gözlemle çelişenleri bir diğer deyişle ??yanlışlanmış?? olanları elemek olarak ifade edebilir.
- Benzer şekilde, enine çizgiler içeren bir kare, boyuna çizgiler içeren aynı boyutlardaki bir kareden daha genişmiş gibi gözükür. Demek ki, gözlerimiz ve dolayısıyla doğa bizi yanıltabilmektedir.