- Bütün bunları şunun için yazıyoruz: Kendini sen-ben kavgasına kaptırmış, bütün kaygısı "nefsani saadet" ile mal mülk kazanmaktan ibaret olan, gece ve gündüz küçük dünyevi hesaplar peşinde koşan, araba, apartman, makam, mevki ve şöhret arayan; vatanı, milleti, bayrağı, dini, dili tahrip edilirken "masasından ve kasasından" başka tasası olmayan zavallıları uyandırmak istiyoruz. Dehşetle görüyoruz ki, bir millet için en büyük felaket insanların "idealizmini kaybederek", küçük nefsani hesaplara kapılmalarıdır. Gerçekten de insanlar, kendilerini adadıkları hedef ve ülküler kadar büyümekte veya küçülmektedirler.
- Türk-İslam Ülkücüsü kimdir biliyor musunuz? Kendini Allah Ve Resulü'nün davasına adamış, sırf Allah rızası için canını, malını, makam ve mevkiini, din ve devleti, mülk ve milleti için fedaya hazır, şanlı ve mukaddes Ay Yıldızlı Al Bayrak'ın gölgesinde dövüşen, nefsini düşünmeyen ve "ülküsünde fani olmuş" yiğitlerdir. Onlar büyük ve şanlı Türk tarihinin doğurduğu, Allah ve Resulü'nün hizmetine sunduğu, "ulvi kadrodur". Küfrün bütün oyunlarını bozan, cesaretini kıran, yolunu kesen bu dinamik kadrodur. Bu sebepten küfrün her çeşidinin husumetine maruz kalmaktadır.
- Günümüzün dikkat çeken savaşlarından biri de "kültür savaşı" ve "medeniyetler boğuşması"dır. Emperyalistler, bir ülkenin yeraltı ve yer üstü zenginliklerini ele geçirmeden önce o ülkenin insanlarının "kafa ve gönüllerini" fethetmek isterler. Çeşitli vasıta ve tekniklerden istifade ederek -sömürülmek ve ele geçirilmek istenen ülkede- kendilerine sempati duyan veya açıkça kendilerinden olan kadrolar geliştirmek isterler. İşte "yeni sömürgecilik", "neokolonyalizm" bu fikirden hareket eder.
- Şimdi kendime soruyorum: Türk-İslam Medeniyeti'nin büyük mimarlarından birkaç isim ver bakalım? Aklıma Mimar Sinan, Mimar Mehmed Ağa geliyor, başka başka diyorum, hayır aklına bir isim gelmiyor. Birkaç musiki üstadı say diyorum, aklıma Itri, Dede Efendi, Hacı Arif geliyor, biraz daha zorlasam belki birkaç isim hatırlayacağım fakat neye yarar? Minyatürde Levni ve Nigari isminden başkası aklıma gelmiyor. Ya hattatlar, elimdeki makalede isimleri olmasa isimlerini dahi sayamazdım. Yesari Mehmed Esad, Mustafa Rakım Efendi, Yesarizade Mustafa İzzet, Mahmud Celaleddin ve Haşim Efendiler, Ali Haydar Bey, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Şefik Bey, Mehmed Şevki Efendi ve daha niceleri meler ne büyük sanatkar imişler. Ya fikir adamları, büyük hukukçularımız, mantıkçılarımız, matematikçilerimiz... Beyler, milli kültürümüz ve medeniyetimizi öğrenmek istiyoruz, lütfen yolumuzdan çekiliniz. Yoksa biz yolumuzu açmasını biliriz.
- Türk Milleti, çeşitli renk ve kılıkta ortaya çıkan ve en az üç yüz yıldan beri hayatımıza yön vermeye çalışan "materyalist akımlara" karşı "ülkücü" reaksiyonunu artık belli etmeye başlamıştır. Türk-İslam Ülküsü işte bu hareketin en kudretli ifadesidir ve bundan sonra söz, "Ülkücülerin" olacaktır.
- Türk Milleti'nin bütün tarih boyunca beşeriyete sunduğu "mesajlar", başlı başına bir incelemez konusudur. Değerli tarihçimiz merhum Prof. Osman Turan'a göre, Türk Milleti'ndw İslamiyet'ten önce "cihan hakimiyeti mefkûresi" mevcut bulunmakta idi. Türk Milleti, "tanrı tarafından" dünyayı idare etmek için yaratıldığına inanmakta idi. Dünyaya "adalet" ve "nizam" ancak Türk ile gelebilirdi. İslam'dan sonra da Türk Milleti, aynı "mefkure"yi yeni bir mesaj ile ilan ederek dünyaya meydan okuyordu. Bu, "İlay-ı Kelimetullah" ve "Nizam-ı Alem Davası" tarzında formüle edilmişti. İslamiyet'in bütün beşeriyete mesajı, "Allah'tan başka ilah yoktur" ve "Allah'ın nizamından gayrısı batıldır" tarzında idi. Türk, İslamiyet'i kabul ettikten sonra, bütün sahte tanrıları yıkmaya ve insanları, İslam nizamında yaşatmak üzere "bozuk düzen"leri kırıp atmaya yöneldi. Bu espri içinde tam dört yüz yıl "Resulü Ekrem'in Vekili" olarak cihana hükmetti. Türk-İslam Medeniyeti'nin bu mesajı, asırlarca dünyaya yankılar yaptı; sosyal, kültürel, ekonomik, politik ve askeri açıdan zaferlerle taçlandı. Yine, asırlarca Türk Devleti, dünyanin bir numaralı devleti olmak şerefini korudu.
- Müslüman, bir savaşçı olarak doğar, isim alır, yaşar ve ölür. Türk-İslam kültür ve medeniyetindeki "Alp-Erenler" bu ruhun tarihimizdeki ifadesidir.
- Milletlerin, parlamentoları ve mebusları olmasa da "milli iradeden güç alan" kanunları yani "töre"leri vardır. Hatta denilebilir ki, töreler, parlamentoların yaptığı kanunlara nazaran, milli iradeyi daha fazlası ile temsil eder. Parlamentolar, millete ve milli iradeye ters düşebilir de "töre", milli vicdanın ve iradenin ta kendisidir.
- Türk töresi, alemşümul ahlaki idealleri bünyesinde toplayan "pratik bir ahlak ve hukuk nizamı" durumundadır. Hele en az bin yıldan beri İslam'ın şanlı aydınlığında yıkanan, olgunlaşan ve arınan "Türk töresi", bütün insanlığı mutluluğa çıkaracak "alemşümul" bir nizam durumuna gelmiş bulunmaktadır. Allah'tan başkasına kul olmayan, adil, merhametli, iyiliksever, saygılı, müşfik ve kahraman Türkoğlu gerçekten de Ziya Gökalp'in dediği gibi, ahlakın dehasına ulaşmış bir "ahlak adamı"dır.
- Prof. Hilmi Ziya Ülken'in (Aşk Ahlakı adlı kitabından) belirttiği gibi, korktuğumuz için yahut bir menfaat umarak, yahut alkışlanmak için "iyi davranmak", iyi değildir; bütün mesele "iyi olanı" büyük aşk ile sırf iyi olduğu için, en iyi olan "Mutlak İyi"nin aşkına tercih edebilmektir.