- Gözünle gördüklerine sakın inanma. Görünenlerin hepsi sınırlıdır. Anlayarak bakmaya, bildiklerinin ötesine geçmeye çalış.
- En yüksekten uçan martı, en uzağı görendir
- Yöneticilerin ve ritüellerin gücü, yavaşça, çok yavaşça istediğimiz gibi yaşama özgürlüğümüzü öldürecektir.
- Otorite ve merasimlerle çevrili yirmi birinci yüzyılında, özgürlük boğulmak isteniyor.Görmüyor musun? Dünyanız güvenli hale getirilmek isteniyor, özgür değil.
- ...Bu bölüm, daha kimse geleceği bilmiyorken yazılmıştı.Şimdi ise geleceği biliyoruz.
- Acaba biz, dünyamızdaki özgürlüğün bitişini izleyen martılar mıydık?
- "Neden Jon, niçin?" diye sordu annesi. "Sürünün geri kalanına benzemek bu kadar mı zor? Alçaktan uçmayı neden pelikanlara, albatroslara bırakmıyorsun? Neden yemiyorsun? Jon, bir tüy bir kemik kaldın."
- Kendine geldiğinde karanlık çoktan çökmüştü ve ayışığında okyanus üzerinde sürükleniyordu. Kanatları kurşun gibiydi ama başarısızlığın yükü çok daha ağırdı. Bu ağırlık onu dibe çekmeye yetseydi keşke! Çekiverseydi dibe ve sona eriverseydi her şey! Böyle diledi belli belirsiz.
- Bir martının Kurultaya karşı yanıt hakkı kesinlikle yoktu ama Jonathan'ın sesi yükseldi. "Sorumsuzluk mu? Ama kardeşlerim!" diye haykırdı. "Yaşamın anlamını, daha yüce bir amacını bulan ve ona ulaşmaya çabalayan bir martıdan daha sorumlu biri olabilir mi? Binlerce yıldır balık kafaları kovalayıp durduk, ama şimdi bir yaşama nedenimiz var -öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak! Bana bir şans tanıyın, size buluşlarımı gösterme fırsatı verin..." Sürü, taş kesilmişti sanki. "Kardeşlik öldü" diye haykırdılar hep bir ağızdan ve hep birlikte ona sırtlarını dönüp kulaklarını tıkadılar.
- "İyi ama bundan sonra ne olacak? Nereye gidiyoruz? Cennet diye bir yer yok mu?" "Hayır Jonathan, öyle bir yer yok. Cennet ne bir zamandır, ne de bir mekan. Cennet yetkinliğin ta kendisidir."