- Gene de, birisinin canını alması gerekiyorsa, bunu, uygun bir gerekçesi ve açık bir nedeni olduğunda yapmalıdır; ama özellikle başkasının malından uzak durmalıdır; çünkü insanlar babalarının ölümünü mal varlıklarının kaybından daha çabuk unuturlar.
- Bu yüzden, savaşmanın iki yolunun olduğunu bilmelisiniz: yasalarla ya da zor kullanarak. Bunlardan ilki, insana özözgüdür; ikincisi hayvanlara. Ama ilki çoğu kez yeterli olmadığı için, ikinciye başvurmak gerekir. Bu yüzden, bir prensin hayvanı ve insanı iyi kullanmayı bilmesi gerekir.
- Bilge bir prens, fırsatını bulduğunda, ona yönelik bir düşmanlığı ustaca beslemelidir ki, o düşmanlığı bastırdığında, bunun bir sonucu olarak büyüklüğü artsın.
- Hiçbir devlet her zaman şaşmaz kararlar alabileceğini sanmamalı, aksine aldığı bütün kararların belirsizlikler içermesi gerektiğini düşünmelidir; çünkü doğanın düzeninde bunu görürüz: Ne zaman bir sakıncadan kaçmaya çalışsak, bir başkasına düşeriz; ama sağduyu, sakıncaların niteliklerini tanımayı ve en az kötüyü iyi olarak seçmeyi bilmek demektir.
- Türk'ü hariç tutuyorum, çünkü o yanında her zaman onu iki bin piyade ile on beş bin sipahi bulundurur ve hükümdarlığının, başka güvenliği ve gücü bunlara bağlıdır; bu hükümdarın, başka her kaygıyı bir yana bırakarak onların dostluğunu koruması gerekir. Benzeri biçimde, sultanın hükümdarlığı bütünüyle askerlerin elinde olduğu için, onun da halka aldırmayıp askerlerin dostluğunu koruması gerekir. Ve sultanın bu devletinin öteki prensliklerden farklı olduğunu dikkate almamız gerekir; çünkü sultanın devleti, ne mirasa dayalı prenslik olarak ne de yeni prenslik olarak adlandırılabilecek olan Hristiyan papalığa benzer: Yaşlı hükümdarın çocukları miras yoluyla başa geçmezler, o konuma yetkililerin seçtiği kişi gelir. Ayrıca, bu düzen eskiye dayandığı için, yeni prensliklerde olan zorlukların hiçbiri yoktur; bunun da nedeni, prens yeni olsa da, bu devletin kurumlarının eski olması ve prensi miras yoluyla başa geçmiş gibi kabul edecek şekilde düzenlenmiş bulunmasıdır.
- Yapılan iyiliklerin eski kötülükleri unutturduğuna inanan biri kendisini aldatmış olur.
- Bir ülkeyi zapt edecek biri, şu dersleri çıkarmalıdır: İşgalci, burayı tek vuruşta acilen zarara uğratmalı ki her gün zulmü tazelemek zorunda kalmasın. Böylece zihnindeki endişelere olanak vermemiş ve daha sonra kazançlar sağlayarak onları def etmiştir. Çekingen olduğu ve kötü tavsiyeleri benimsediği için her zaman kılıcını çekik tutacaktır; devamlı sadakatlerini şiddetle tazelemekten dolayı acı çeken kendi halkına itimadı kalmayacaktır. Bu yüzden tüm zarar bir seferde verilmelidir ki zararı daha az duyulsun. Oysa iyilikler, daha çok hoşa gitmesi için azar azar verilmelidir.
Her şeyden önce bir prens, halkıyla yaşarken onlara iyinin ve kötü talihin inişli çıkışlı doğasının kendi davranışlarını değiştiremeyeceğini göstermelidir. Çünkü, bir felaket geldiğinde bir değişim ihtiyacı duyulursa, şiddeti bir çare olarak görmek için çok geç olacaktır. Hoşgörülü olduğun zaman da boşuna zaman harcamış olacaksın; bunu zorunlu olarak yaptığını düşünecekler ve minnet duymayacaklardır. - Derler ki, Büyük İskender, Archilles'i; Sezar, İskender'i; ve Scipio, Keyhüsrev'i taklit edermiş. Her kim Xenophon tarafından yazılmış Keyhüsrev'in yaşamını okursa, Scipio'nun onu takip ederek ne kadar ün ve şeref kazandığını ve onun, tatlı dilliliğiyle, insancıllığıyla, cömertliği ve ahlaklılığıyla Keyhüsrev'e ne kadar uyduğunu görür.
- Gene de, birisinin canını alması gerekiyorsa, bunu, uygun bir gerekçesi ve açık bir nedeni olduğunda yapmalıdır; ama özellikle başkasının malından uzak durmalıdır; çünkü insanlar babalarının ölümünü mal varlıklarının kaybından daha çabuk unuturlar.
- Eğitmen olarak yarı insan, yarı at birinin görevlendirilmesinin yalnızca bir anlamı vardır: Prensin, her iki doğasını da nasıl kullanacağını öğrenmesinin gerekliliği. Çünkü biri olmadan diğeri sağlam kalamaz.