- Çünkü kız gerekli olduğu anın dışında varlığını çevresindekilere duyurmamak gibi az görülür bir erdeme sahipti.
- Çok geçmeden marangoz tabut için ölçü alırken, pencereden baktıklarında, minicik sarı çiçeklerin yağmur gibi indiğini gördüler. Çiçekler bütün gece süren suskun bir sığınakla köyün üzerine yağdı. Bütün çatıları örttü, bütün kapıların önüne yığıldı ve dışarıda yatan bütün hayvanları soluksuz bırakıp öldürdü. Gökten öyle çok çiçek yağdı ki, sabahleyin sokaklar kalın halılar döşenmiş gibi oldu ve cenaze alayının geçebilmesi için çiçekleri küreyip atmak zorunda kaldılar.
- Çadıra girince gömleğini çıkardı, karyolanın kenarına oturdu ve öğleden sonra tam üçü çeyrek geçe tabancasını aldı, özel doktorunun tendürdiyotla göğsüne çizdiği dairenin ortasından kendini vurdu. O anda Macando'da Ursula, ocağın üstündeki sütün neden böyle geç kaynadığını merak ederek, tencerenin kapağını kaldırdı ve içinin kurtlarla fıkır fıkır dolduğunu gördü. ''Aureliano'yu öldürdüler!'' diye haykırdı.
- Çünkü erkeklerin en büyük özelliği, doyduktan sonra açlığı inkar etmeleriydi.
- Ama yaşlanıp da yılların deneylerinden geçtikten sonra, Ursula ana karnındayken çocuklarının ağlamasının, vantrilokluk belirtisi ya da peygamberlik habercisi olmadığını, sevme yeteneksizliğinin su götürmez kanıtı olduğunu anladı.
- O zaman Aureliano içini döktü. Amaranta Ursula'nın yaralanan elini tuttu, avucuna öpücükler kondurarak yüreğinin en gizli köşelerini açtı. Gece yarıları, nasıl kalktığını, Amaranta Ursula'nın kurusun diye banyoda bıraktığı çamaşırlarına sarılarak nasıl öfke ve yalnızlık içinde ağladığını anlattı. Nigro Manta'yı nasıl kedi gibi hırlattığını, kulağına nasıl Gaston, Gaston, Gaston diye fısıldattığını, Amaranta Ursula'nın parfümlerini nasıl çalıp aç kalmamak için etlerini satan küçük orospuların boyunlarına sürdüğünü anlattı.
- aşkların en çılgınca ve en vazgeçilmez olanının ömrün sonundaki bir anlık gerçek olduğunu akıllarından çıkarmamalarını öğütlemeye başladı.
- "Yüreğini kolla, ölmeden çürüyorsun."
- "Birisi, kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında,
cırt diye açılıveriyor ve oluk oluk kanama başlıyor yeniden...
Birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüzde,
bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıveriyor.
O yüzden değil mi, içimizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız,
ortalıkta tedirgin ve gergin dolanmalarımız? -
anlatsam mı, anlatmasam mı?- kararsızlığımız, -bu sevgi beni acıtır mı?- kuşkularımız...
Her zaman seni üzecek birileri olacaktır.
Tek yapmamız gereken; sevginin bize vadettiklerine güvenmeyi sürdürmek,
ama kime ikinci defa güveneceğimizi de iyi seçmek."
Gabriel Garcia Marquez - Yüzyıllık Yalnızlık - Ölümü umursadığı yoktu, ama yaşam çok şey demekti.