- '' İçten olduklarını bilsem de, Sergio'nun aşk sözlerinde, övgülerinde, hayranlık dolu bakışlarında, bana şimdiye değin başka hiçbir okşayışın vermediği zevki tattıran dokunuşlarında, savaşı kazanacağından emin bir erkeğin gururunu hep sezerdim. Önceki ilişkilerimde de sezdiğim gibi. Bak güzelim, öylesine sert ve acımasızdın, mangalda kül bırakmıyordun, ama işte güvenini kazandım, seni uysallaştırdım, ödülüm de kucağımda mırlayan şu kedi yavrusu. Sonuçta Sergio, bana ne vereceksen ver, kabule çoktan razıydım. Çünkü güvenmenin, sevgiye boyun eğmenin, tutkuya kayıtsız şartsız teslim olmanın ve bütün bunları karşılığında hiçbir şey beklemeden, mutluluğu bile düşlemeden, sadece aşk adına yapabilmenin sevincini keşfetmek, bir kez daha, yeniden keşfetmek istiyordum. İşte böylesine bir kendini verişi bir tek biz kadınlar başarabiliriz. Bir yenilgi gibi değerlendirilse de aslında bu hüzünlü bir zaferdir. ''
- '' Sergio! Tek bir solukta söylenen altı harf. Bir kendini veriş, kaybediş, esrime sözcüğü. O günden beri her duyuşumda kasıklarımı titreten bir sözcük. Mutluluk, heyecan, arzu ve zevkin altın anahtarı. ''
- '' Yaş gününden bir ay önce günleri saymaya başlayacak denli gençtir henüz, oysa aşk sözcüğünü alaylı bir gülümsemeyle söyleyemeyecek yaşa da gelmiştir. ''
- '' Bana bir zamanlar verdiğin sevgi, benim de hiç çekinmeden aldığım, sonsuzmuşçasına, korkusuzca eriyip gitti, bir çocuğun elinde korumaya çalıştığı gizemli, mucizevi bir kar tanesi gibi. Geride kalan anlamsız bir ıslaklık işte. Sevişme sonrası yatakta kalan ıslaklık gibi, göze çarpmayan, kolaylıkla bırakılıp gidilen; yalnızlığın bir ayrıntısından başka bir şey değil. ''
- '' Zamanın durdurulamayan akışından, sürekli 'bu an'ın geçmiş oluşundan duyduğum o iç sızısını anlatıyorum. Sanki bir ırmak boyunca gidiyorum; hiçbir yerde durmama ve kıyıya çıkmama, hiçbir şeye ikinci kez bakmama izin yok. (Bir kurt bile, sıkıştırıldığında, kaçmadan önce durur, bir daha göremeyeceği düşmanına ikinci kez bakar, der Kızılderililer.) Görebildiğim kadarını görmek ve unutmak zorundayım. Anların hiç var olmamış gibi birbiri ardından yitmesinin yalın hüznü söylediğim. Belki de bu yüzden hep izler istiyorum, kanayan, kabuk bağlayan yaralar, belki de gerçek ölümler. ''
- '' Dimdik dururuz ayakta, yan yana, güçlü, birbirimize bakmadan, dokunmadan. Beraberce aynı uyumlu dansı tekrarlarız sürekli. Toprağın uzantısıyızdır gökyüzüne, güneşin uzak çocukları, gün ışığının sahipleri. Zamanı ilgisiz seyrederiz. Oysa biz de biliriz unutuluşu; rüzgârı, çürümeyi, düşen bir yaprağın acısını hissedebildiğimiz için, bir kuşu, bir bulutu sevebildiğimiz için, gidenler çoğu zaman dönmedikleri için. Gün gelip de teker teker yıkılacağımızı, dansın ise hep süreceğini biliriz. ''
- Sayfa;12
- Sayfa;109
- Dünya üzerine bunca felaket,acı,hastalık,sakatlık varken,neden tek gözlü bir bakışın insanları böylesine korkuttuğunu çözümlemeye çalışıyorum.Her an kara bir cadıya dönüşüp,onları geçmiş ya da gelecekteki günahları için cezalandıracaklarmış gibi bakıyorlar bana.
- "Yalnızlık içsel bir şeydi, taşkınlık da onun dışavurumlarından biridir" dedim. Sf,40